Almanya İzlenimleri 1
Bu, altı yıl sonra ikinci gidişim Almanya’ya. İlkinde Hamburg odaklı bir geziydi, Braunschweig, Lübeck, Schwerin ve Amsterdam’ı görmüştüm. O zaman böyle bir mecra olmadığından yazmamıştım. Şimdi önce Frankfurt’a yine oğlumun yanına gittik. Böyle seyahatler dönüşünde “yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat” derler. Ben ikisini birden yapacağım. Gezi yazıları özneldir, kişinin gördüklerini, izlenimlerini, hayata bakışını içerir. Gençliğimde böyle bir geziye çıkmış olsaydım çok farklı dinamiklerin etkisiyle yazardım. Şimdi daha yaşamın kıyısında biri olarak yazıyorum. Bu durumda insan daha farklı şeylere odaklanıyor.
İlk seyahatimde Hamburg dahil gittiğimiz yerlerde “görünmez adam” olarak hissettim kendimi. Kimse yüzüne bakmıyordu, gelip geçiyordu. Üstelik bu sadece bana ilişkin bir durum değildi. Gerçi aynı durum yavaş yavaş bizde de gerçekleşiyor. Kimse kimseye bakmak istemiyor. Yabancılığımı o zaman derinden hissetmiştim. Bu kez öyle olmadı. Frankfurt’ta göz göze geldiğim, selamlaştığım, karşılıklı gülümsediğimiz insanlar oldu. Sonra fark ettim: O zaman nüfusu 1 milyon 750 bin olan Hamburg ikincil ilişkilerin ve yabancılaşmanın olduğu bir şehir olarak kaldı aklımda. 500 bin nüfuslu Frankfurt, öyle değil; her ne kadar insanlar arasında kan bağı olmasa da birincil ilişkilere yakın bir durum var. Selamlaşma, insanın yüzüne bakma hala önemini koruyor.
Hamburg’da günün farklı saatlerinde insan yoğunluğunu görmek mümkündü. Frankfurt’ta öyle değil. İş saatleri (06.00-16.00) dışında pek yoğunluk yok. En çok ulaşımda insan olduğumu hissettim. Kimse otobüs ya da raylı sistemdeki araçlardan (uban, hızlı tramvay, tren vb.) yolcular inmeden binmiyor. Öyle İstanbul’daki gibi kapıdan omuz atarak binen de yok. Hafif çarpsalar özür diliyor insanlar. İnsanların sosyal davranış normlarına ne kadar dikkat ettiğine, özen gösterdiğine tanık oluyorsunuz. 1960’ları İstanbul’da yaşayan Kurtuluşlu biri olarak buna benzer bir durumu bu şehirde biz de yaşamıştık. Bazı şeylerden ne kadar hızla uzaklaştığımızı böyle durumlarda insan daha iyi hatırlıyor. Bu sadece ulaşımda değil, alışveriş merkezlerinde de öyle. Yaşamın kendisinden gelen bir nezaket var: Karşılıklı varoluşu onaylayan, birlikte var olacağını bilen.
Hafta içinde işi olmayan biri olarak şehirde (Frankfurt) yoğun bir kalabalıkla karşılaşmadım. İşe gidiş ve iş dönüş saatlerinde ulaşım oldukça yoğunlaşıyor. Bir de hafta sonu park ve bahçelerde, kafelerde, restoranlarda yoğunluk var.
Almanya ulaşım sorunlarını çözmüş. Köylere kadar giden raylı sistem var. Gerçi altyapının sürdürülmesinde sorunlar var. Bunu 6 yıl önce saptamıştım. Raylı sistemlerde yenilenme yavaş sürüyor. Araştırmadım ama bu konuya yeterli kaynak ayrılamıyor sanki. Farklı şehirlere gittim: Nürnberg, Köln, Almelo (Hollanda’nın Almanya sınırına yakın bir kasabası). 6-8 aktarma yaptığımız oldu. Zaman zaman aksamalar oldu. Örneğin Almelo’da makinist rahatsız olduğundan öğle saatlerine kadar sefer yapılamadı. Başka bir güzergahı tercih etmek durumunda kaldık. Trenlerde yeterince temizlik yapılmıyor. Tuvaletlerin bir kısmı bozuk, kullanılamıyor. Kimi koltuklar yeterince temiz değil.
Ancak sosyal devlet uygulaması olarak pandemi koşullarında tüm Almanya bileti uygulaması başlatılmış. Bu uygulamayla ülkenin her yerine hızlı tren hariç, otobüs, tren ve tramvay ile 9 Euro’ya ulaşım yapabilme olanağı sağlanmış. Bu uygulama şimdi de sürüyor; ancak bu hizmetten yararlanmak için 49 Euro ödenmesi gerekiyor. Ancak yine de ekonomik. Bir anlamda ücretlilere yönelik sosyal destek uygulaması.
Keşke Türkiye’de de böyle ülkenin her yerinde bir ay süreyle geçerli olacak belirli bir fiyata satın alınabilen hizmet olabilse. Bu sayede öğrenciler, çalışanlar, emekliler biraz soluk alsa. Başka şehirlere gidebilme olanağına kavuşabilse. Belki bir gün bu talebi dikkate alan bir siyaset ve siyasetçi olur.
(Devam Edecek)
Kemal ASLAN/Gazeteci-Yazar