FRANCO BİZDEKİ MAÇLARI GÖRSE NE DERDİ?
Başlığa bakmayınız.
Bu yazı asla bir maç analizi değildir.
Cumartesi ve pazartesi geceleri oynanan iki maçta verilen penaltıların ya da ofsayttan atıldığı öne sürülen mgolün haklı ya da haksız olduğunu kanıtlama çabası falan da değildir.
Ligin zirvesindeki iki takımdan herhangi birinin şampiyon yapılmaya, ötekinin harcanmaya çalışıldığını belgeleyecek bir değerlendirme ile ilgisi de bulunmamaktadır .
Bu yazı, haklı olup olmadığı görüntülerde pek belli olmayan ve VAR marifetiyle verilen penaltıların ve golün nasıl ülke çapında bir sorunsala dönüştüğü ya da dönüştürüldüğü ile ilgilidir.
Bu tamamen “sportif çerçevede” kalması gereken durumun, toplumun “futbolsever” diye adlandırılan kesiminde de nasıl bölünmeye yol açtığı ile alakası vardır.
Hoş, bu bölünme uzun süredir hep vardı; lakin şimdi, boyutları neredeyse savaşın bir alt düzeyi sayılan karşılıklı ültimatomlar düzeyine ulaştı.
Rakip takımlara söylenen sözler her türlü fair play, centilmenlik sınırlarını aştı, neredeyse küfürleşmeye dönüştü.
Üstüne vazife olan ya da olmayan her kafadan bir ses çıkıyor.
Çoğu uzun yıllar sahalarda koşturup emek verdikleri için bu durumları “doğru” değerlendirmesi gereken eski hakem yorumcuların dedikleri ise birbirini tutmuyor.
Futbolcu ya da gazeteci kökenli yorumcular da aynı şekilde.
Taraftar olarak nitelenen milyonlarca insan, her biri ayrı bir otorite havasında, sosyal medya platformlarında en “bilimsel” açıklamaları yapıp birbirine ters şeyler anlatıyor.
Oysa ben, bir şeyden adım gibi eminim.
Bunca “usta”nın hiç biri yorumlarını nesnel bakış açısıyla yapmıyorlar.
Örneğin, bazı Fenerbahçe sempatizanları, taraftarları hatta yöneticileri, cumartesi günkü pozisyonun aslında penaltı olmadığı görüşünü içten içe taşıyorlar.
Hatta belki de bir kısmı, gene içten içe kendi vicdanlarına, “olsun onlara da bir sürü haksız penaltı verildi” diye düşünüyorlar.
Öte yandan, Galatasaraylı olup pozisyonun penaltı olmadığını savunan ve bu kararından dolayı hakemi ve VAR’ı şiddetle kınayan bazı vatandaşlar, yine içten içe, “aslında penaltı ama boşver, zaten bir sürü beleş penaltı kazandılar” diyorlar.
Pazartesi günkü penaltı ve “ofsayt kokan” gol kararlarının değerlendirmelerinde de benzer çelişkiler söz konusu.( Gerçi az sayıda da olsa her iki takımın taraftarlarından meseleye hakkaniyetle yaklaşanlar var ama bu yüce gönüllülük ne yazık ki yönetimler düzeyine pek çıkmıyor.)
Yani, “mesele bizim lehimize ise mesele yok demektir” anlayışı, iki tarafın yönetim ve taraftar çoğunluklarının “ortak görüşü” şeklinde yerleşmiş durumda.Zaten tek “ortak görüş” de bu!
Penaltılar aslında doğruymuş, yanlışmış; gol ofsaytmış ya da değilmiş, kazanılacak bir şampiyonluk haklı ya da haksız olacakmış, doğrusu kimsenin umurunda değil.
Sonuçta haksız kazançlardan vicdanı sızlamayanlar kitlesine bir kez daha katkı sağlayacaklar anlaşılan.
Atatürk’ün bir çok statta asılı, ünlü “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” sözünü yalnızca spor yapanlara değil, yönetici, taraftar herkese yönelik söylediğini düşünmek bile istemeyecekler .
“Ahlaklı olmadıkları iddia edilen” karşılaşmaların sonuçlarını düzeltecek bir “üst merci” de henüz bulunmuyor!
***
1970’li yıllarda rahmetli Oğuz Aral’ın kendi çıkardığı Gırgır dergisinde “Utanmaz Adam” diye bir çizgi dizi vardı.
Utanmaz Adam karakteri dolandırıcı Şeref’in yolu bir gün futbol ülkesi İspanya’ya düşüyordu.
O günlerde, İspanya’nın ünlü faşist diktatörü Franco, ölüm döşeğindeydi.
Utanmaz adamın Madrid’de gittiği bir maçta, takımlardan birinin attığı bir golü hakem saymıyor, saha karışıyor, trübünler “gol gol gol” diye tezahürata başlıyordu.
Sahadaki müşahitler bunun üzerine telaşlanıyor ve ne yapacaklarını “El Caudillo” (Önder) dedikleri Franco’ya sormaya karar veriyorlardı.
Ölüm döşeğindeki Franco’nun yanına gidip;
“Muhterem El Caudillo, maçta gol oldu ama hakem ofsayt diye vermedi, ne yapalım?” diye soruyorlardı.
El Caudillo, tamamen kapanmak üzere olan gözlerini güçlükle aralayarak soruyordu:
“Halk ne diyor?”
“Halk gol diyor efendim!”
Franco, bunu duyunca son bir gayretle kararını açıklıyordu:
“O zaman gol değil!”
Ve gol iptal ediliyordu.
Tabii, orada sorun iptal edilen gole tribünlerdeki herkesin itiraz etmesi, halkın hep bir ağızdan gol diye bağırmasıydı.
Burada halk ikiye bölünmüş, Franco hangisini dışlasın!?
Bizim yaşadığımız, örneğin son maçlar konusundaki tartışmalar orada olsa ve yine Franco’ya sorulsa ne derdi acaba?
Belki de şöyle derdi:
“Ya kardeşim! Halkın dediğinin tam tersini yapacağım da, bunların birbirlerinden hiç farkları yok, benim bile kafam karışıyor!”
Ne diyelim, tanrı futbolumuzu o hale düşürmesin!
Coşkun KARTAL/Gazeteci
Coşkun KARTAL/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 27 Şubat 2024