HALİL UMUT MELER’E YAPILAN LİNÇ GİRİŞİMİ VE 3 F (FUTBOL, FADO, FATİMA)
“Öyle laflar edildi ki, azıcık aklı erenler memleketin geleceğinden bir kez daha umut kestiler.”
Hafta sonu gündemlerini, hiç önemli bir şey olmasa bile spor “yorumcularının” büyük becerisiyle işgal eden futbol, bu kez herkesin canlı izlediği bir hakem saldırısıyla her yerde konuşulmaya başlandı.
Ve toplumumuz, her zaman olduğu gibi, bu konuda da derin görüş ayrılıklarına düştü. TV yorumcularının ipe sapa gelmez, çelişkilerle dolu “çığlıklarına” sosyal medya feylesoflarının çarpıcı analizleri de eklendi.
Bu arada kimi yorumcular, yerel seçime üç buçuk ay kalmışken, fırsattan istifade Ankara Büyükşehir belediye başkanı Mansur Yavaş’ın, oy hesapları yüzünden olayı kınamadığını bile söyleyip tersine oy devşirme çabasına giriştiler.
Oysa, Mansur Yavaş kınama açıklaması yapmıştı.
Bu arada bazan sözlerinin sertlik dozunu kaçırarak başlarına iş gelmesin diye cumhurbaşkanı ile geçmişte omuz omuza top koşturduklarını söyleyenler bile oldu.
“Ortalama zeka sahiplerinin bile söylemeyeceği” öyle laflar edildi ki, azıcık aklı erenler memleketin geleceğinden bir kez daha umut kestiler.
Siyasetçiler derhal konuya ilişkin sert açıklamalar yaptılar, siyasetle ilgili her yurttaş, kendi partisinden birinin ne dediğini öğrenmeye çalıştı.
Savcılar, yargıçlar, mahkemeler duruma el koydu, zaten göz altına alınmış saldırganlar tutuklandı.
Her hafta hakemlere gözdağı veren, tehdide varan açıklamalar yapan kulüp yöneticileri kınama mesajları yayınlarken, timsahlar sular seller gibi göz yaşı döktü.
Ligler süresiz ertelenip, sonra ertelemeler üç güne indirildi.
İnsanlar, çoğu tutarsız, birbiriyle çelişen fırdöndü tavırlar yüzünden kafa karışıklığına maruz kaldı. Sanki bir futbolla uyutma operasyonu yaşandı.
Futbolla uyutma sözü de, ister istemez aklıma Portekiz’i getirdi.
Geçmişte bu ülkenin yaşadığı faşist bir döneme damga vuran 3F vakasını ..
* *. *
Portekiz’i bir zamanlar demir yumrukla, faşist diktatörlükle yöneten Salazar’ın ünlü bir sözü vardı:
“Ben Portekiz’i uzun yıllar boyunca üç F ile yönettim, Futbol, Fado, Fatima.” (Üçüncü F’in şenlik anlamına gelen Fiesta olduğunu söyleyenler de var)
Futbolun ne olduğu, ne olmadığı, ne işlere yaradığı, nasıl kullanıldığı, neyi temsil ettiği bizde de malum.
Fado, Portekizlilerin çok sevdiği bir tür halk müziği imiş.(Belki de bizim Arabesk şarkıların oralardaki karşılığıdır.)
Fatima, Portekiz’de yüz yıl kadar önce üç küçük çocuğun Meryem ana ile konuşup ondan üç “sır” öğrendiklerine inanılan kasabanın bulunduğu bölgenin adı. (Bu tür dinsel efsanelerin dünyanın her yerinde gideri var demek ki!)
Neyse, anlaşılan diktatör Salazar, aslında halkı 3F ile yönettiğini değil, uyuttuğunu söylemek istemiş..
Zira, bu üç F’nin o dönem Portekizindeki ortak niteliği halkın dikkatini dağıtmak,rejimi tehlikeye düşürmemekte görevli olmaları.
Bu görevi yerine getirmek için de insanların, yaşadıkları ekonomik, siyasal, toplumsal sorunlara odaklanmamalarını sağlıyorlardı.
Faşist Portekiz yönetimi, futbolun adrenalinine, Fado türkülerinin hüznüne, Fatima efsanelerinin de mistisizmine sığınıyordu.
Ancak futbolun yalnızca faşist rejimlerin payandası olarak kullanıldığını da düşünmemek lazım.
Bir bakıyorsunuz, bazan diktatörlüklere payanda olurken, bazan özgürlük ya da sınıf mücadelelerinin ateşleyicisi oluyor.
Neredeyse tüm ülkelerde, başta futbolun doğup geliştiği Avrupa ülkelerinde kurulan takımların çoğunun sınıfsal karşılığı var
Öte yandan futbol, kimi zaman bölgeler, kentler arasındaki çekişme- çatışmaları körüklüyor, kimi zaman da ülkeler arasında savaşa varan gerilimler yaratıyor.
1969’da FIFA 1970 dünya kupası elemelerinde El Salvador ile Honduras aradında oynanan ve El Salvador’un uzatmalarda 3-2 kazandığı maç sonunda resmen “savaş” çıkmıştı.
Başka ülkelerin araya girmesiyle 100 saat sonra biten savaşın bilançosu, iki taraftan 2 bin 100 ölü, 10 binden fazla yaralıydı.
* *. *
Futbol tarihi boyunca her zaman sportif anlamının dışına çıkma eğilimi gösterebilmiş bir spor dalı.
Bazan tek bir siyasal rejime hizmet ediyor gibi görünse de, yaşattığı heyecan, yarattığı adrenalin, kitlelerin yoğun ilgisi gibi nedenlerle siyasilerin vaz geçemediği bir oyun.
Ayrıca futbol oynamasa da kimilerine göre abuk subuk “analizlerle” kazandıran bir geçim kaynağı.
Eski topçuların bir kısmı için yorumdan kazandıran emeklilik kapısı.
Eskinin yetersiz de olsa uygulanan etik, fairplay gibi kavramlarını silip atabilen bir olgu.
Hele hele bahis işi çıktıktan, futbol, geri kalmış ülkelerin gariban çocuklarına büyük servetler vaadeden bir “fırsatlar dünyası” gibi görünen bir sektör halini aldıktan sonra, herşeyi mübah gören sektör insanları çıktı ortaya.
Profesyonel fırsatçılık amatör ruhu hezimete uğrattı.
Şike olayları, kara para aklama hadiseleri sardı dünyayı. Kimi devletler bunların üzerine giderken, kimi de hiç ortaya çıkmadı.
Türkiye’deki yansımada ise, bu para trafiğinde ayağını yorganına göre uzatamayan geçmişin köklü takımları birer birer silindiler. Getirdikleri hiçbir işe yaramayan yabancı oyuncuların borçlarını ödeyememeleri yüzünden puanları silindi, en alt liglere düştüler.
Şu anda “en büyük” takımların bile borç batağında yüzdükleri biliniyor.
Uluslararası alanda sürdürülebilir başarılar yok.
Zaman zaman ortaya çıkan yetenekli oyuncular, başka ülke takımlarında top koşturuyor.
İşte bu “ahval ve şerait içinde” bulundukları görevden en azından kendi iş dünyaları için reklam sağlayan futbol takımlarının zengin yöneticileri, camialarına karşı kendilerini hep gündemde tutmaya çalışıyor. Hedef de genelde hakemler.
Bağırıyor, çağırıyor, öfkeleniyor, tribünlere oynuyor, taraftarı kışkırtıyorlar.
Sonunda anlaşılan kendisini dokunulmaz zanneden biri, yanına aldığı birkaç maganda ile sahanın ortasında hakeme linç girişiminde bulundu.
Şimdi bu “eylemin” niçin gerçekleştiğini araştırıp öğrenme zamanı.
Hatta bir kısmı şirketleşmiş, istisnasız bütün takımların hesaplarını, kitaplarını, yöneticilerini, holiganlaşan taraftarlarını , spor medyasının “şahin” yorumcularını enine boyuna incelemek gerekiyor.
Zira, futbolun ve takımların, spor medyasının ve yöneticilerin, komşusuna düşmanlaşan taraftarların bulunduğu bu ortamda, mesele Halil Umut Meler’e saldırılmanın çok ötesinde görünüyor.
Coşkun KARTAL/Gazeteci
Coşkun KARTAL/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 14 Aralık 2023