KARANLIĞI AYDINLATMAK: İNSANLIĞIN YOL GÖSTERİCİ GÜCÜ OLARAK UMUT

0

KARANLIĞI AYDINLATMAK: İNSANLIĞIN YOL GÖSTERİCİ GÜCÜ OLARAK UMUT

Umut, gerçekliğin rüzgarlarında titreyen o narin, inatçı alev, belki de insanlığın en büyük paradoksudur. Filozoflar, şairler ve sanatçılar asırlardır onun ele avuca sığmaz doğasıyla boğuşmaktadır. Samuel Beckett’in “Adlandırılamayan” romanının son cümleleri: “…Devam etmelisin. Devam edemem. Devam edeceğim.” ifadesidir. Umut aynı paradoksal cazibeyle bizi çağırır. Yollar imkansızlığın sisleri içinde kayboluyor görünürken bile, bizi yürümeye devam etmeye davet eder.

Dönüşüm Metaforu: Kafka’nın Maymunu

Franz Kafka’nın “Bir Akademiye Rapor” adlı kısa öyküsü umudun azmi için güçlü bir metafor sunar. Bu hikaye, bir maymundan insana dönüşen ve dönüşüm yolculuğunu akademisyenlerden oluşan bir topluluğa anlatan bir konuşmacı tarafından bir hitabet kisvesi altında hazırlanmıştır – bu nedenle eserin adı “Akademiye Rapor “dur.
Başkahraman ve konuşmacı, bilimsel yöntemlerin uygulanması yoluyla maymundan insan formuna geçmiş bir yaratıktır. Akademik bir topluluğa hitap ederek, esasen maymun olarak varoluşunun bir hatırası olan ‘raporunu’ sunar.

Kızıl Peter’in Yolculuğu

Aslen Afrika’nın vahşi doğasında yaşayan Kızıl Peter (Alm. Rotpeter) isimli kahramanımız, avcılar tarafından yaralanıp tuzağa düşürülme hikayesini paylaşır.
Yakalandıktan sonra bir sandığa hapsedilir ve deniz yoluyla Avrupa’ya götürülür.
Yolculuk sırasında, hapsedildiği geminin kafesinde özgürlüğünden aniden mahrum bırakılması üzerine düşünür. Özgürleşme arzuları besler, ancak deniz yoluyla özgürlüğün kesin ölüm anlamına geleceğinin farkındadır.

Hayatta Kalma ve Taklit: Umut İçgüdüleri

Kasıtlı bir strateji olmaksızın, bilinçaltında, özgürlük için en uygun şansının denizcilerin davranışlarını taklit etmekte yattığını kabul eder. Bu bilinçli bir karar değildir; daha ziyade, hayatta kalma içgüdüleri, sanki seçeneklerini tartmış ve durum üzerinde düşünmüş gibi, taklitlerini dikte eder.
Pipo içmeyi çabucak kavrar, ancak başlangıçta denizcilerin likörünü iğrenç bulur.
Bununla birlikte, içkiye karşı bir tolerans kazanır, hatta denizcilerin dikkatli gözleri altında bir şişe likörün tamamını mideye indirmeyi başarır. Ancak insan özelliklerini taklit etmek zorlu bir çabadır: insan dilini öğrenme çabası kısa vadeli olur; her yeni konuşma becerisini hızla unutur.

Yaşam Gösterisini Kucaklamak

Gemi Avrupa’ya vardığında çok önemli bir kararla karşı karşıya kalır: varyete sahnesinde bir hayat ya da bir hayvanat bahçesine kapatılmak. Başka bir kafes yaşamından kaçınmaya kararlı bir şekilde, gösteri dünyasına girmeye karar verir. Çeşitli eğitmenlerin yardımıyla da başarılı olur.
Zamanla kahramanımız, ortalama Avrupa kültürüne başarılı bir şekilde asimile olduğunu itiraf eder. Metamorfozu o kadar derindir ki, artık maymun geçmişini hatırlayamaz.
Evinde evcil hayvan olarak bir şempanze beslediğinden bahseder. Şempanze ona bir nevi yoldaş olarak, esaret günlerinde istemeden koyduğu hedefi gerçekleştirdiğini anımsatır.

Umut: Kapana Kısılmışların Stratejisi

Kafka’nın maymunu gibi, bizler de içinde bulunduğumuz koşulların kafesleri tarafından sık sık ‘sıkıştırılırız’, ancak bu sınırlar içinde umut gelişir ve bizi taklit etmeye, uyum sağlamaya ve dönüştürmeye iter. O halde umut, özgürlerin lüksü değil, kapana kısılmışların stratejisidir.
Özgürlükte sıklıkla hayal edilen geniş ve sınırsız alanların aksine umut, Kafka’nın maymununun öne sürdüğü gibi, ‘kendi kendini kontrol eden bir harekettir’. Çünkü hapsedilmenin çaresizliğinde, saf özgürlüğün bahşedemeyeceği bir amaç netliği vardır.
Yönü olmayan özgürlük boş bir rüzgârdan ibarettir; umut ise ona anlam veren pusuladır.

Beckett’in ‘Godot’yu Beklerken’de Umut Üzerine Verdiği Ders

Samuel Beckett’in “Godot’yu Beklerken” adlı oyununda, Vladimir ve Estragon karakterleri belirsizlik ve monotonluk karşısında umudun dayanıklılığını somutlaştırır.
Hiçbir zaman gelmeyecek olan gizemli Godot’yu sonsuz bekleyişleri, hayatın öngörülemezliği ve anlamsızlığı karşısında umudun ısrarcı doğasını sembolize eder.
Beckett umudu, başarı vaadi nedeniyle değil, net bir hedef ya da amaç olmamasına rağmen devam eden bir şey olarak tasvir eder. Umut, varlığını doğrulamak için dramatik olaylara ihtiyaç duymaz, daha ziyade karakterleri varoluşsal yolculuklarına devam ettiren sessiz, altta yatan bir güç olarak var olur. Bu minimalist yaklaşım, görünürde net bir son olmadığında bile umudun gelişebileceğini gösterir ve umudun koşullara bağlı olmadığını, insan ruhunun doğuştan gelen bir parçası olduğunu öne sürer.

Cehennemde Dahi Umut: Dante’nin Vahyi

Dante’nin “Inferno” adlı eserinde, cehennemin kapılarında “Lasciate ogne speranza, voi ch’intrate” yani,
” Buraya girenler, tüm umutları terk edin,” yazmaktadır. Bu ürkütücü sözler, Cehennem’i umudun nihai sonu olarak ilan ederek, oradan geçen herkesin kaderini mühürlüyor gibidir. Ancak Dante’nin cehennemin derinliklerine yaptığı yolculuğu bu düşünceye derin bir karşı çıkış niteliğindedir. En karanlık uçurumda, umutsuzluğa kapılmak yerine, Dante yıldızlara bakar. Onun ceza diyarlarındaki gezintisi sadece bir azap turu değildir; umudun dayanıklılığının bir kanıtı haline gelir. Lanetlenmişlerin diyarlarını dolaşırken bile, Dante’nin yolculuğu, kurtuluş olasılığına ve insan ruhunun
sebatına inanmaya cesaret edenler için bir umut ışığıdır.

Umudun Yörüngesi: Varoluştan İsyana

O halde umudun sözlüğünde özgürlük bir genişlik değil, bir yörüngedir. Olandan,

olabilecek olana doğru dar, bazen boğucu bir geçittir. Sanatçının fırçasını tuvale, yazarın kalemini boş sayfaya, cerrahın neşterini hasta bedene, devrimcinin çığlığını baskının sessizliğine vurmasıdır.
Umut, Sisifos yazgısına karşı bir meydan okumadır; Camus’nün isyancısının teselliyi emekte bulmasıdır. Beklenen anlatının yıkılmasıdır, bitmeyi reddeden bir hikayenin sürekli taslağıdır. Camus’nün yazdığı gibi, “Sisifos’u mutlu hayal etmek gerekir”; çünkü kayayı yuvarlama eyleminde, absürde karşı bir isyan, varoluşu tanımlayan bir umut titreşimi vardır.O halde umut her zaman arzunun elde edilmesiyle değil, çabalama sürecinin kendisiyle ilgilidir. Olan ile olabilecek arasındaki gerilime katlanmamızı, ‘henüz değil’ alanında iyaşamamızı sağlayan bir güçtür. Filozof Ernst Bloch’un deyişiyle, “henüz olmamış olanın beklentisidir.” Sanatta, edebiyatta ve hayatta umut, diğer her şey teslimiyet çağrısı yaparken bile, bizi devam etmeye teşvik eden fısıltıdır.

Derya ULUSOY/Felsefeci

Derya ULUSOY/kentekrani

Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 7 Kasım 2023