DEVRİMCİ CUMHURİYET AYDINI OLARAK HIFZI TOPUZ
Hıfzı Topuz, devrimci bir cumhuriyet aydınıydı. 100 yaşını tamamlamıştı. Cumhuriyetimiz de Ekim Ayı’nda 100 yaşını kutlayacak. Cumhuriyet’in nereden nereye geldiğinin; yakın tarihin olaylarının tanığıydı. Yazdığı kitaplarda bunları dile getirdi. Örneğin, Atatürk’ün ölümü sırasında 15 yaşındaydı. O dönemde şahit olduklarını “Bana Atatürk’ü Anlattılar” başlığı ile kitaplaştırdı. Hıfzı Topuz, cumhuriyetin değerlerinin korunmasından ve demokrasinin geliştirilmesinden yana sosyalist bir aydındı.
Paris’te bulunduğu yıllarda (1959-1983) Nazım Hikmet, Zekeriya Sertel, Abidin Dino gibi muhalif, sosyalist aydınlarla arkadaş olmuştu. Haksızlıklara, eşitsizliklere karşıydı. Bunun için devrimciydi.
Ben onu ilk olarak 1973 yılında Gerçek Yayınevi’nden çıkan “100 Soruda Basın Tarihi” kitabından tanımıştım. O yıllarda Radyo-Televizyon Sinema Bölümü’nde öğrenci olsam da Basın Tarihi de ilgimi çekiyordu. Gerçekten özlü bir biçimde anlattığı bu kitabını daha sonra “Türk Basın Tarihi” adıyla genişletti. Ben de akademisyen olduğum süreçte 2011’den itibaren verdiğim derslerde onun bu kitabından yararlandım. Daha sonra okuduğum ve televizyon programı olarak da yayınlanan “Konuklar Geçiyor” (1975) adıyla kitaplaştırdığı eseriydi. Bir söyleşinin nasıl olması gerektiğini o kitaptan öğrenmeye çalışmıştım. O, bu söyleşileri TRT’de 1974-1975 yılları arasında radyolardan sorumlu genel müdürlüğü yardımcılığı döneminde yapmıştı. Aslında TRT radyolarının TRT 1, TRT 2 gibi yayın postalarına ayrılması, toplumun her kesimine yönelik güncel konuları içeren yayınlar yapması onun sayesinde olmuştu.
O, TRT’de 500 günü yaratan İsmail Cem’in ekibinde genç kuşakların yetişmesine olanak sağlayan kadronun içindeydi. O yıllarda yollarımız kesişmedi. Ben 1980’de TRT’de görev yapmaya başladım. Sonra “Seçim Savaşları” (1977) ve “Uluslararası İletişim” (1984) kitaplarını okudum. Uluslararası İletişim onun UNESCO’da çalıştığı birikimini de kapsayan bir eserdi. Hatırladığım kadarıyla o dönemde bu alanda yazılan ilk kitaptı. Daha sonra 1987’de Afrika’nın devrimci lideri Lumumba’nın yaşamını, mücadelesini yazdığı eseri ile 1971 yılında basılan “Kara Afrika” kitabını okudum.
O, devrimci bir entelektüel olarak yaşamının her döneminde örgütlü mücadeleyi savundu. Yaşamında da bu alanda örnek oldu. İstanbul Gazeteciler Sendikasının kurulmasına öncülük etti. Bir dönem başkanlığını da yürüterek basın çalışanlarının toplu-sözleşmeli ve yasal haklar çerçevesinde çalışmaları için mücadele etti. Ben onu 2000’li yıllarda kurucusu olduğu İLAD (İletişim Araştırmaları Derneği) sayesinde tanıdım. Birlikte 6 yıl yönetim kurulunda görev yaptık. Mesleki, entelektüel birikimi, uluslararası alanda ilişkileri ve deneyimine rağmen yaptığımız yönetim kurulu toplantılarında herkesin tek tek ne düşündüğünü merak ederdi. Eleştirileri dikkate alırdı. Kararların hep birlikte tartışarak alınmasından yanaydı. O dönemde biz de TRT’de Haber-Sen bünyesinde sendikal mücadele veriyorduk. Bizim ne yaptığımızı, nelerle karşılaştığımızı merak eder, sorardı. O dönemde medyanın yanlı haber ve program yapmasına karşı “Medya Gözlemevi” kurulması için girişimde bulundu. Ama meslek kuruluşlarının aşamadığı sınırlar nedeniyle bu proje akim kaldı. O, akademik ortam ile medya çalışanlarının ortak platformlarda birlikte projeler üretmesinden yana oldu hep.
Gazetecilik pratiği açısından da örnek biriydi. Gazeteciliğe Hukuk Fakültesi’nde öğrenciyken 1947 yılında Akşam gazetesinde muhabir olarak başladı. O yıllarda Beyoğlu muhabirliği revaçtaydı. O, bu alanda atlatma haberler yaptı. Akşam gazetesinde daha sonra istihbarat şefi, yazı işleri müdürü ve genel yayın yönetmeni olarak 1958 yılında kadar çalıştı.
Kimi zaman dernek toplantılarını evinde yapardık; o zaman gazetecilik ve Paris günlerini anlatırdı. Ya da Afrika’da radyo kurmak için yaşadığı zorlukları. Herkesin sağlık, eğitim koşullarından eşit biçimde yararlanmasından ve sosyal devletin korunmasından yanaydı. Cumhuriyet çocuğu olarak Cumhuriyetin değerlerini her koşulda savundu. Düşünce ve örgütlenme özgürlüğünden yanaydı.
Onun evindeyken komşusu ve meslekten arkadaşı deneyimli gazeteci Selami Akpınar da yemekli toplantılara katılır, gazetecilik anılarını anlatır ve uduyla Türk Sanat Müziği eserlerini seslendirirdi.
Akademik dünyaya da katkısı oldu. Örneğin Ankara Basın Yayın Yüksek Okulu’nun kuruluşu için Paris’te proje hazırladı. Kendisi de Strasbourg Üniversitesi’nde devletler hukuku ve gazetecilik alanlarında yüksek lisans; gazetecilik alanında da doktora yaptı. Genç akademisyenlerin çalışmalarına önem verirdi. İLAD’ın Müşerref Hekimoğlu adına ödül vermesini önerdi ve hayata geçmesini sağladı.
Üretken biriydi. 75 yaşında ilk romanı Meyyale’yi yazdı. Osmanlı’nın çöküş yıllarını, entelektüellerin arayışlarını, faili meçhul cinayetleri, aydınların çilelerini daha sonra yazdığı romanlarda sorunsallaştırdı. Ben Taif’te Ölüm’ü okumuştum. Mithat Paşa’nın reformcu kimliği, modernleşme çabaları, Anayasal bir rejim kurulması, II. Abdülhamit’in yetkilerinin sınırlandırılması ve Taif’te boğdurularak öldürülmesini tarihsel belgelere dayalı olarak aktardı. Titizdi, ele aldığı konulara ilişkin belgelere nasıl ulaşacağını bilirdi. Gazetecilikten gelen araştırmacı özelliği bu alanda da kendini göstermişti.
Devrimci bir cumhuriyet aydını olarak siyasal iktidarların eylemlerini sorgulayan, eleştiren eserler ortaya koydu. Fransız İhtilalini ve aydınlanmasını iyi bilen biri olarak rasyonel düşünce temelinde olayları ele alır ve analitik bir bakış açısı ile değerlendirirdi. Döneminin etkili aydınları ile Paris’te tanışma ve arkadaş olma olanağı bulmuştu. Örneğin Mattelart’ın adı geçtiğinde o “arkadaşım” derdi. Mütevazi bir kişiliği vardı. Elit ortamlarda bulunmasına rağmen bunu sizin gözünüze sokmaz, görgüsüz davranmazdı. Güngörmüş biriydi. Halkı dışlamak, ötekileştirmek yerine halka ulaşmak, bildiklerini halkla paylaşmak isterdi. Çünkü o, cumhuriyetçiydi.
Onun sofrasında bulundum, sohbetlerinde az da olsa yer aldım. Birlikte mücadele ortamlarında yer aldık. Tevazunun ve bilgeliğin bir insanın şahsında nasıl somutlaşabileceğini, yüce gönüllülüğünü gördüm.
Işıklar içinde uyu ustam Hıfzı TOPUZ. Bu topraklarda yaşayanlar için ulusal ve uluslararası platformlarda mücadele ettin. Bir cumhuriyet aydını olarak bulunduğun her görevde, makamda ve ortamda elinden gelenin fazlasını yaptın.
Biz size borcumuzu yolunuzdan giderek ödeyebiliriz. Bıraktığınız miras, yürüyeceğimiz yolun zeminini oluşturuyor. İyi ki yolumuz kesişmiş; yakından, kısa süreli de olsa sizi tanıma olanağı bulmuşum. Çünkü insan, insanla varlığını zenginleştirir, kendini dönüştürür. Bir insan, çok şeyi değiştirir. Bunu sizin kişiliğinizde, kimliğinizde bir kez daha anladım. Eyleminiz, yazdıklarınızla devrimci bir cumhuriyet aydını olarak yolumuzu aydınlatmaya devam edeceksiniz.