İçinde bulunduğumuz süreçte siyasetin görece geri çekildiği ama hayatın her alanının kuşattığı bir dönemden geçiyoruz. Alınan kararlar yaşam biçimimize yönelik sonuçlarıyla ortaya çıkıyor. Bu konuda bireyler, gruplar olarak var olduğumuz alanlarda toplumsal muhalefeti sürdürmeye, yürütmeye çalışıyoruz. Bütünleşik bir mücadele zemini olmasına rağmen bu gerçekleştirilemiyor.
Dünyada ve Türkiye’de demokrasiyi mümkün kılan koşulların (örgütlü toplumdan uzaklaşma, sosyal devletin giderek ortadan kalkması, bireyciliğin artması, bencillik, hazcılığın belirleyici olması) erimesi, giderek ortadan kalması, demokratik taleplerin karşılık bul(a)maması çözülmesi gereken sorunlar yumağı olarak karşımızda duruyor.
Bu sorunların çözümü kaynak dağılımının kimler lehine ya da aleyhine belirleneceğini; daha iyi bir hayatın nasıl kurulabileceğini kendine dert edinmiş bir siyaset anlayışıyla mümkündür. Hayatın her alanında, toplumsal ilişkilerde demokrasinin eşitlik ve adalet temelinde kurulmasını öngören bir siyaset anlayışının maddi temellerinden uzak bir gündelik yaşam otoriterleşmeye, barbarlaşmaya açıktır. Gündelik yaşamında ihtiyaç ve taleplerini yüz kelime bile kullanmadan gerçekleştiren toplumsal kesimlerin çoğaldığı bir ortamda vasatlık zorunlu bir tercih haline gelir. Yaşadığımız dönemin diyalektiği tam da budur. Yoksullaşan, kelime dağarcıkları azalan, çalıştıkları ortam dışında hayatlarının odağı televizyon olan kesimlerin içinde bulundukları koşullarda hayatta kalma çabasının verilmesi, başka tür bir hayatın olabileceğini tasavvur etmeleri mümkün değildir. Var olan dünya onlar için değişmez ve biriciktir. Mümkün bir dünyanın kapıları cennet kadar uzaktır onlara. Bu durumu ancak siyaset değiştirebilir.
Siyasetin bu değişimi yapması için var olan örgütlenme anlayışını değiştirmesi öncelik taşımaktadır. Ama belirleyici olan bu toplumsal kesimlere dokunabilmek, onların hayatlarında farklılık yaratabilecek şeyleri onlara sunabilmektir. Bu da logos ile mümkündür. Logos Antik Yunanda söz, konuşma, anlam, akıl, düşünce, vb. anlama gelmektedir. Biz bu yazıda logosu söz, düşünce kapsamında kullandık.
Yazının başlığındaki gibi siyaset kurumunun logo’su yani onu diğerlerinden ayıran bir marka olarak konumlandıran -amblemi, sloganı, programı, vb.- bulunmaktadır. Ancak içinde bulunduğumuz post-modern ortamda bu özellikler farklılıkları temellendirecek nitelikte değildir. Farklı toplumsal kesimlerin talep ve ihtiyaçlarını karşılamak için örgütlenen siyasi partiler logo’ları aracılığıyla bunu geçici olarak karşılamaktadır. Partilerin sürekliliği sağlamanının yolu logos’a (söz, düşünce) sahip olmalarından geçer.
Örneğin siyasi iktidar 21 yıllık süreçte her dönem farklı bir logosu öne sürmüştür. Sürülen logos karşılaştırıldığında sanki birbirinden iki ayrı partinin, liderin sözleri gibi durmaktadır. İktidar son seçimlerde de güvenlikçi politikalar dışında bir logos öne sürmemiştir. Siyasi iktidarın oylarındaki erime nedeni de 2002 seçimlerinde olduğu gibi yeni bir logos ortaya koyamamasıdır. İktidarın logosu pragmatizme dayanmaktadır ve her dönemde değişebilmektedir. Demirel’in “dün, dündür, bugün bugün” diye formüle ettiği anlayış siyasi iktidar tarafından uygulanmaktadır. İktidar, kendi meşruiyet alanını yeniden üretebilmek için geçmişte söylediklerinin tersini de yapabilmektedir. Machiavelli’nin Prens adlı eserinde önerdikleri günümüzde iktidar tarafından uygulanmaktadır. İktidarda kalabilmek ve daralan meşruiyet alanını yeniden üretmek temel bir sorunsaldır. Bu durum daralan toplumsal tabanı nedeniyle iktidarı daha otoriter hale getirmektedir. İktidar, kutuplaştırmayı yaşam tarzı üzerinden sürdürerek çoğunluğu bir arada tutacak uygulamaları yürürlüğe koymakta ve tartışma ortamını sürekli kaynayan bir kazan gibi canlı tutmaktadır. Kısaca iktidarın logosu sürekli değişmektedir iktidara yarayan hangisi ise o uygulanmaktadır. Son bir yılda ekonomide alınan kararlar bunun somut örneğidir.
Muhalefet partileri açısından da logosun olduğu söylenemez. Seçim döneminde ittifak partilerince hazırlanan ekonomik program unutulmuş görünmektedir. Muhalefetin güçlendirilmiş parlamenter sistem dışında, ekonomide neo-liberal dönüşüme karşı, kıyılar dahil hala süren özelleştirmelere karşı kamusalcı, üretime dönük, sosyal devleti öne çıkaran karşı paradigmayı içeren bir logosu bulunmamaktadır. Yurttaşlar yaşamlarına dokunacak, dokunabilecek sözleri bilirler. Öyle olmasaydı 1977 seçimlerinde CHP yüzde 42 oy alamazdı. Dönem değişti, koşullar aynı değil. Ama insanlar zor koşullardan geçiyor. Bu koşullarda onların hayatlarına dokunacak, bir seçenek olduğunu ortaya koyacak logos (söz, düşünce) ihtiyaç var.
Ancak muhalefet neo-liberal politikaların belirlediği bir paradigma içinde sözünü söylemeye çalışıyor. Siyasal iktidarın türevi olarak işlev görüyor. Aslı dururken neden türevi tercih edilsin ki? O nedenle muhalefet yeni bir paradigmaya dayanan logosu ortaya koymak, kitlelerle bunu paylaşmak durumundadır. Yoksa logossuz siyasetin varacağı yer hep geçmişte yaşanan nokta olur.
Kemal ASLAN/Haliç Üniversitesi Öğretim Üyesi