Kim bilir belki bulunduğunuz kale’den tayininizi isteme zamanı gelmiştir…
Biraz hayattan ve teğmen Drogo’dan bahsetmek istiyorum. Kendisi İtalyan yazar Dino Buzatti’nin baş yapıtı TATAR ÇÖLÜ romanının baş kahramanı olup sadece sayfalar arasındaki varlığıyla bizi bize anlatan bir kahraman.
Genç teğmen Giovanni Drogo ilk görev yeri olarak Tatar Çölü’ndeki Bastiani Kalesi’ne tayin edilir. Baş kahramanımızın yaşadıkları oldukça sıradan. Yavaş ilerleyen günler hatta yıllar boyu aynı şeylerin tekrarından oluşan durumlara, bir bekleyişe tanıklık ediyoruz. Sadece bu yüzden çok gerçekçi ve aynayı kendimize tutmamızı sağlayan bir roman. Burada özet geçmek ya da analiz yapmak değil amacım.
Hepimiz bir şeyler beklemiyor muyuz?
Hayat ilk başlarda çok daha eğlenceli ve nasılsa bir gün yapacağımız şeylerle dolu değil miydi? Ne kadarını yapabildik?
Okul bitirme hayallerimiz, para kazanmak, aşık olmak, çocuk yapmak ya da bunların hepsini bir kenara itip dünyayı dolaşmak. Ne bileyim bir gün bir kraliçe tacı takmak, aslan terbiyecisi olmak, dünya’da bilinen bir kahraman veya sanatçı olmak. Yağmur ormanlarını kurtarmak.
Bu böyle uzar gider sonsuz hayaller sonsuz istekler ve içimizde bir yerde bunun gerçekleşeceğine dair umut her daim vardır; ta ki bazı gerçeklerle karşılaşacak kadar büyüyene dek.
Teğmen Drogo tayin edildiği Bastiani Kalesi’ne giderken yolda yıllarını bu kalede geçirmiş bir komutanla karşılaşır. Aslında bu adam onun yıllar sonraki haline bir göndermedir. Genç teğmenimiz umutla doluyken karşılaştığı komutan her şeyi bilmenin ağırlığı altında ezilmektedir.
Bastiani Kalesi Tatar Çölü’nden gelmesi olası Tatar saldırısı için inşa edilmiştir; askerler de bu yüzden istihdam edilmektedir. Buraya kadar normal görünen bu durum, aslında çok uzun yıllardır birçok askerin ve komutanın ömrünü burada harcamasına sebep olmuştur. Ne gelen ne de giden vardır. Olası Tatar düşmanlar bugüne dek hiç görülmemiştir. Kale aslında unutulmuş, işlevsiz bir yerdir. Teğmen Drogo buraya ayak bastığında kahramanlık hayallerinin yitip gitmesinden korktuğundan diğer askerler gibi en fazla birkaç ay kalıp gitmeye karar verir. Tayinini isteyecek ve başarılarla dolu bir asker sonra da komutan olacaktır çünkü. Kalede yaşamaya başlayınca, her gün aynı şeyleri yapınca zafer tutkusunun içinin boşaldığını anlamını yitirdiğini hissetmeye başlar. Bu monotonluk, durağanlık ve gelmek bilmeyen düşman beklenen zafer gününü giderek uzaklaştırır, silikleştirir.
İşte asıl korkunç olan Bastiani Kalesi’nde yaşayıp giderken ne bir rutine alıştığımızın ve ne de zamanın akıp gittiğinin ayırdına varıyoruz.
“Ya aslında yanılıyorsa? Ya gayet sıradan bir yazgıya sahip sıradan biri olarak yaratılmışsa?”
Dino Buzatti büyüyen çocuklara bu soruyu sorduruyor. Ayaklarımız yere basıp değişik fakat özünde aynı rutinlere girdikten sonra yani kaleye bir kez ayak bastıktan sonra bırakıp gitmek hatta bunun dışında bir hayata uyum sağlayabilmek için dahi çok geç oluyor.
Yaşıyoruz fakat… Aynı sokak, aynı insanlar hatta aynı yatak ve yastıkla… bunlar dışında yeni bir takım şeyler kabul etmek giderek zorlaşıyor. Aslında hayat orada, hep elimizi uzatsak tutacakmışız gibi geliyor, bir gün nasılsa bunu yaparız diyerek zamanı değersizce harcıyoruz.
Hayallerimizle birlikte hayat da giderek silikleşiyor. Kalemiz dışındaki şeyleri film gibi seyrediyoruz. Bulunduğumuz yerden kımıldamak, mesela her şeyi geride bırakıp ne bileyim; Aborjinlere katılmak fikri ne komik ve olağan dışı değil mi..? Çok mu abartılı oldu?
Yeni bir okul okur musunuz?
Yeniden aşık olur musunuz?
Sırt çantanızı takıp Çin Seddini yürüyerek geçer misiniz?
Sanmıyorum…
Teğmen Drogo Bastiani Kalesindeki odasında her gece sessizlikte duyduğu onu ilk başlarda çok rahatsız eden su damlaması sesi olmadan bile uyuyamaz hale geldi çünkü.
Bir gün çıkıp gideceğini sandığı kalede diğer tüm askerler gibi yaşlı bir adam olana dek durdu, durdu. Kavgada ölen arkadaşının akıbeti ona büyük bir kahramanlık gibi görünecek hale gelene dek kendini ve zamanını tüketti.
Oldukça tanıdık biri bu teğmen Drogo. Hepimiz biraz onun gibi değil miyiz? Ya kalemiz..? Gelmeyecek düşmanı beklerken alışageldiğimiz “her şeyimiz” gerçek anlamda “her şeyimiz” olmadı mı? Peki ya hayallerimiz? Akıp giden hayat? Elimizde ne kaldı?
Dino Buzatti kabaca bahsettiğim ve şiddetle okumanızı tavsiye ettiğim bu romanda varoluşumuzu sorgulatıyor.
Belki bazılarımızın görev aldığı kaleden tayinini isteme vakti çoktan gelmiştir kim bilir?
Hüma SEVİM
humasevim02@gmail.com
HümaSEVİM/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 26 Ağustos 2023