DEĞİŞMEDEN DEĞİŞMEK: CHP’NİN HALİ ÜZERİNE

0

Hayat süreklilik içeriyor. Her ne kadar hayatımızda anlar olsa da insan o anlara bağlı yaşayamıyor. Zira oluş içinde her şeyde bir değişim dönüşüm yaşanıyor. İnsan kimi zaman yaşadığı anları mutlaklaştırmak bir fotoğraf karesi gibi dondurmak istiyor. Zihninde bunu yapmak mümkün. Ama karşısına çıkan tesadüfler etkileşimler o an’ın büyüsünü de yitirmesine yol açabiliyor. Ben anların büyüsünü koruyanlardanım. Değişim içinde değişmeyen bir anın etkisini uzun süre yaşayanlardanım. Tekil bir birey olarak benliğimin bu özelliğini sorgulamıyor değilim. Ama hayatın içinde kısa da sürse anların rolünü, işlevini bilenlerdenim. Siyaset yazını ben üzerinden kurmak belki doğru bir çaba değildir. Ama ben’i ihmal eden bir yaklaşım da otoriterleşmeye mahkûmdur.

Orman yangınlarının sürdüğü, memur ve emeklilere yönelik maaşların tartışıldığı, hayat pahalılığının yakıcı hale geldiği, bir ortamda siyaset tartışmalarının odağına CHP’yi almak neden? Önceki yazımda da vurguladım CHP dahil sol partiler hariç diğer muhalefet partileri içine kapanmış durumda. CHP’nin seçimlerdeki gibi muhalefeti birleştirici bir rolü olur mu? Olmaz ise ne yapılmalı? soruları önümüzdeki dönem daha çok üzerinde durulacak konuların başında gelmektedir.

CHP’de seçim sonuçlarından sonra kamuoyuna açık kapsamlı bir biçimde bir değerlendirme yapılmamıştır. Seçim yenilgisinin çözümlemesine ihtiyaç bile duyulmamıştır.   Oysa ikili ilişkilerde bile yaşanılan sorunlar, krizler konuşulmadan, yüzleş(il)meden çözülmez. Sorun burada tarafların böyle bir yüzleşmeye ihtiyaç duyup duymadıkları. Kimi zaman insanlar “yokmuş gibi” davranıp eskisi gibi devam edebiliyorlar. Hâlbuki ortaya çıkan krizler iki taraf açısından da konu üzerinde düşünmeye, ne olduğunu anlamaya yönelik fırsat yaratmaktadır. İlişkilerin yeniden farklı bir biçimde de olsa sürdürülmesine hakiki bir diyalogun kurulmasına zemin oluşturmaktadır. Önemli olan bu konuda karşılıklı iradenin olup olmamasıdır.

Demem o ki CHP’nin böyle bir irade ortaya koymayacağı artık anlaşılmıştır. Dar bir liderlik çerçevesinde konu (seçim yenilgisi, nedenleri, geleceğe yönelik yapılması gerekenler) geçiştirilmeye çalışılmaktadır.

Bu Türkiye’deki siyasetin dar, sınırlı bir biçimde yapıldığının; toplumsal taleplerin ve muhalefetin dikkate alınmadığının da göstergesidir. Seçim sonrası oluşan süreç CHP’nin içinde bulunduğu sorunlarla (örgüt, ideoloji, tüzüğün demokratikleştirilmesi, vb.) yüzleşmeyeceği artık anlaşılmıştır. CHP içinde küçük de olsa bir grup toplumsal muhalefet ile bağ kurup bu dinamizmi muhalefetin odağı haline getirmeyi düşünmektedir. Ancak bunlar da dağınık ve azınlıkta kalmaktadır. CHP’nin çoğunluğu değişmeden değişmekten yanadır. Çünkü herkes değişimin kendileri açısından nelere yol açacağının farkındadır. Parti bürokrasisinde etkili olanlar bulundukları zeminin ayaklarının altından kayacağını bilmektedir. Değişimin bedeli bu kişi ve gruplar için “yüksektir”. Ama bu bedel ödenmeden de değişim gerçekleşmemektedir.

Nasıl bireyler korktukları ve acı verdiği için yüzleşmeyi tercih etmiyorlar ise –ki bu bastırma daha sonra daha ağır sonuçlara yol açıyor bireyde- CHP de bunu yapıyor.  Bu durumun yerel yönetimde sandıklarda sonuçlarının daha da ağır olacağını yazmak için kâhin olmaya gerek yok. Kentli, orta sınıf ve aydınlar seçeneksizlik ortamında sadece karşıt olmaları nedeniyle ana muhalefetin adayına her zaman oy vereceklerini düşünmek saf dilliktir. Yerel seçimlerde tepki olarak oy vermeyenlerin oranında artış olması muhalefet partilerinin muhalif seçmeni “çantada keklik” görmelerindendir. Kimsenin “çantada keklik” olmadığını yerel seçimler ortaya koyacaktır. Küskün seçmenin tavrı sonucu CHP’nin oylarının yüzde 20’nin altına düşmesi sürpriz olmayacak. Değişmeden Değişmenin sonuçlarının ne olacağını hep birlikte göreceğiz. Belki de günümüzdeki CHP bu işlevi yerine getirmek için var?