Ne Pavyon Kaldı, Ne De Efendi Adam!
Biz Türkler eğlencesine, gezmesine tozmasına düşkün insanlarız. 17 ülkeden 17 bin kişinin katıldığı bir anket bu dediğimi doğrular nitelikte. Türkler eğlenceye zaman ayırmakta, Arjantin ve Meksikalıların ardından Dünya üçüncüsü olmuş. İnsanımız ayda, ortalama 13 günü eğlenmeye ayırıyormuş.
Bu kısa bilgiyi verdikten sonra, gelelim İstanbul’un meşhur gece hayatına. Şehir kurulduğu günden beri eğlencesi dillere destan. Ben bu rengarenk yelpazenin bir kolu olan pavyonları mercek altına almak istedim bu kez. Şöyle bir düşünelim, pavyon deyince aklımıza neler geliyor? Işıklar, viski şişeleri, yanar döner meyveler, ortalıkta salına salına gezen konsomatris kadınlar.
Türkçeye, Fransızca “Pavillion” kelimesinden gelen “Pavyon”, aslında mimari bir terim. Bu mekanlar, mutsuz erkeklerin bir servet karşılığında dertlerini unutmak istemesi sayesinde para kazanırlar. Bazısı dertten, bazısı da neşeden gelir. Konsomatris kadınlar mutsuz erkeklere bir nevi psikologluk yaparlar, neşeli olanın da olmayanın da masasına içkinin su gibi akmasını sağlarlar. Pavyonlarda kazıklanmanız garantidir yani. Sahnede şarkı söyleyen kadınlara eşlik etmek, kendini kaptırıp piste fırlamak, hepsi ekstra ücrettir, ? beyler dikkat! Şu meşhur, hepimizin diline yapışmış “Yanar döner meyve tabağı” en çok kazıklanan müşterinin masasına gönderilir, bu da minik bir ayrıntı olarak burada dursun.
Yeşilçam filmlerinden biliriz, pavyonların şöyle de enteresan bir yanı vardır; her şey para değildir burada. Konsomatris kadınların sadece parasıyla yanına oturabileceğini sanan hiç ummadığı bir sürprizle karşılaşabilir. İşte hayatın kendisidir bu, hoş ve beklenmedik sürprizler, sonsuz olasılıklar.
Unutmadan söyleyeyim pavyonlar bağımlılık yapan yerlerdir. Gündelik hayatın kesintiye uğradığı geç saatlerde hareketlenirler. Burada bol bol alkol tüketilir, dans edilir, şarkı söylenir, aşık olunur, kavga edilir. İnsanların hayattan kaçıp sığındığı yerlerdir. Diğer yandan pavyona giden insanlar bir suç işlemişçesine bunu konuşmak istemezler. Kadınlar kocalarının pavyona dadanmasının birçok şeyin sonu olabileceğini bilirler. Karısıyla kavga eden adam soluğu pavyonda alır, burası aynı zamanda muhabbet yeridir. Dertli adam konsomatris kadını alır oturtur karşısına sabaha kadar içer, anlatır. Sabah olur adam sarhoş, kadın sarhoş herkes evine gider.
Pavyonların garsonları, konsomatrisleri, komileri, çiçek ve sigara satıcıları, yanar döner ışıkları ve meyve tabakları en önemlisi müdavimleriyle bambaşka bir ortamı vardır. Yine filmlerden biliriz, assoliste aşık olan mekan sahiplerinin varlığı da gerçektir.
1950’li yılların İstanbul’unda, Londra Pavyon, Moulen Rouje, Liban Pavyon belli başlıları olmak üzere, Tepebaşı’nda Elize Klüp, Beyaz Saray ve Cumhuriyet Pavyon öne çıkan mekanlardır. Aktüel Dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, hatta başlık şöyle; Ne Pavyon Kaldı, Ne de Efendi Adam! Pavyon Cumhuriyeti olarak bilinen Beyoğlu’nda, bugün bu eğlence yerlerinin birçoğu kepenk indirmiş durumda maalesef.
Yine de bugün İstanbul’da yaklaşık 150 pavyon var, Sabah Gazetesinde bir mekan sahibi; Eski adamlar, kadının bir bakışı için arabasını bırakır giderdi. Şimdi kapıya gelip; Bira ne kadar? diye soruyorlar demiş. 1965 yılı yapımı “Çiçekçi Kız” filmi geldi aklıma, hani zengin adamın çiçekçi kıza aşık olup onu bu hayattan çekip çıkardığı. Şimdiki adamlar biranın kaç para olduğunu sora dursunlar. ?
Huma Sevim
humasevim02@gmail.com
HumaSEVİM/kentekrani
www.kentekrani.com 30 Temmuz 2020