Prof. Dr. Olcay Bige AŞKUN;
AÇGÖZLÜLÜK, MÜLKİYET ve HIRS ÜZERİNE…
Çevrenizi dinlediğinizde neler duyuyorsunuz ya da nelere tanıklık ediyorsunuz.
Büyük bir hızla tüketim düzenine geçiş sağlattığımız dünyamız daha hızlı dönmüyor aslında.
Ağaçlar daha hızla büyümüyor; hatta aksi gibi hızla yok oluyor .
Ne için gelir insan dünyaya?
Yaşam amacını bulur mu yoksa bulmadan mı terk eder buraları.
Tarih, misyoner insanlar ve yaşam amacını bulanlarla dolu.
Dünya üzerinde üretilmiş herhangi bir araç, bilgi veya deneyimin ardında mutlaka başka bir birikim ya da insan odaklanması yatar.
Bunun bilimsel açıdan da böyle olduğunu biliyoruz.
Sanat dalları belki biraz daha farklılıkla üretiliyor; çünkü, ilham veya özel yetenek gerektiren alanlar onlar. Ki, çok da kutsal olduğunu düşünüyorum.
Kişi yaradılış koşulları ile birlikte kendisinin neden burada olduğunu; ancak ilgisi, yeteneği, çalışma azmi ve odaklanmasıyla başarının elde edilebileceğini kavrarsa eminim yaşam amacını da yerine getirmiş olacaktır.
Bütün bu varoluş biçiminden bağımsız olarak; bireyin geçim ve yaşam biçimini de seçtiği, oluşturduğu yaşam süreci başlıyor; doğumdan ölüm anına dek.
Peki insanı bu yaşam yolculuğunda edindikleri veya edinecekleri ile yetindiren nedir?
Aile, yakın çevre, iş yaşamı veya toplumun kendisi midir?
Neye göre belirleriz veya seçeriz dünyadan edineceklerimizi; üstelik “dünya malı dünyada kalır” öğretisine rağmen.
Din ve diğer manevi öğretilerle ilgili olan neyi karıştırsak karşımıza 7 günah benzeri maddeler çıkıyor; insana yaşamında uzak durması gerekenler sıralanıyor; dinlemek ya da uymak isterseniz…
Peki, çevremize bakınca ne görüyoruz?
Küçük bir sosyal deney yapın isterseniz.
Benim karşıma şunlar çıktı
Her şey; ‘şezlong benim, havlumu da üzerine atarım’ ile başladı; sonra otoparkta, ‘benim arabam büyük, iki çizgiye sığmıyor’ diyen bir adamın kavgalı hali ile devam etti….
Üzerine rezerve diye yazılmış boş bekleyen masalar için ‘etiketler’ yazdırıldı; en iyi yerde yemek yemek istiyorum inatları için…Sonra daha fazla daha fazla diye diye yatlar, villa katları, koylar, arsalar… Bunlar da yetmedi…
Bu ‘rabbena hep bana’ diyen, aklını evvel zanneden, herkesi saf kendini uyanık belleyen; milleti nasıl kazıkladım, dolandırdım diyen tipler yüzünden ekonomi bu halde…
Şimdi nüfusun çoğunluğunda para yok, azınlık ise; senin yan köyden çıkıp seni hor görüyor; cipinin X’leri ve yanında ilerleyen rakamlarıyla…. Sen de bir top dondurma alanı kazıklamaya, 3 mantarı kiremite dizip 150 lira istemeye utanma daha..
Yunanistan’a da kaçamazsın artık, Euron yok… Kaldık mı biz bize… Ancak senin diğerine bakacak yüzün olmamalı aslında; ne var ki, edebin yok.
Elinde sopa, sana sataşacak birini dövmek için bekliyorsun; ıssız, köşende…
Deniz burda ama insan bitti…
Koyları yakıp, doğayı talan edip 4 katlı villalarınıza asansörcü çağırsanız da bir gün beyaz kefenden asla kaçamayacaksınız….
Prof. Dr. Olcay Bige AŞKUN/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 20 Ağustos 2023