BARIŞ İÇİN KÜÇÜK BİR SES

0

BARIŞ İÇİN KÜÇÜK BİR SES

BİR
“Tiksiniyorum, kendi yaptıklarımdan ve arkadaşlarıma yapılanlardan tiksiniyorum…Yüz yaşında gibiyim…Talihim de artık ters dönüyor. Benim için elinizden geleni yapın. Ölmek istemiyorum, baba. Beni buradan kurtarın…”

Bu satırlar oğullarının Bay ve Bayan Silvio Carnevale’ye gönderdiği mektuba ait. Mektubu okuduktan dört gün sonra da onun Vietnam’da öldüğünü bildiren bir telgraf alırlar. Karşılıksız kalan bu evlat yakarışı anne ve babası kadar şair David Fernandez Cherician’ı da etkiler. Bir Barış Şarkısı adlı şiirini o etkiyle yazar ve ona ithaf eder. Bu savaş karşıtı şiir şöyle biter:
orada olmak isterdin uzaklarda
bir barış şarkısının gölgesinde
ama o şarkı kesildi şimdi
gelip yıktılar evlerini yuvalarını yeni umutlarını
Vietnam adı verilen ülkenin
bu adı hiç duymamıştın belki
seni yolladıkları o acı güne kadar
dostlarında birlikte hiç bir şey söylemeden
açıklamadan nedenlerini
yolladığın o topraklardasın yine
ölüyorsun ölüyorsun her gün ölüyorsun
kendi getirdiğin silahların altında

İKİ
Mektup demişken başka bir mektubun şiiriyle devam edeceğim hemen. Böyle bir mektup bulunmuş mudur yoksa hayal ürünü müdür bilinmez ama yüreklere dokunuşu öyle gerçektir ki şiirin, okuyanı alır cepheye götürür. Mektubun rüzgârla savrula savrula gelip ak bir öpücük gibi konduğunu dahi görürsünüz cansız yatan askerlerden birinin alnına. Adı İmzasız Mektup olan bu şiiri kısacıktır Kostas Pigadiotis’in ama alıp sizi bir savaşın tam ortasına bırakacak etkidedir.
anasına yazdığı
mektubu buldular
askerin alnında
bitiremeden daha
kapmıştı rüzgar
Şaşırdılar hangisine vereceklerini
bekleyen bunca ananın
imzasızdı çünkü

ÜÇ
İkinci Dünya Savaşı sırasında, bombalar, çocukların başlarını koparıp genç kızların gelinliklerini paramparça ederken onulmaz yaralar açar annelerin göğüslerinde. Bir anda yanıp kül olur ihtiyarlar. Buna dayanamaz ve tekrar tekrar görmek zorunda mıyım bu yok ediciliği der Jóhannes úr Kötlum. Neredesiniz şimdi ey cana yakınlık, ey anlayış ve ak yücelik diye seslenir güneşe dek uzanan kutsallıklara. Yalan ve korkunun baygın türküsü çığlık çığlığa biçerken dört bir yanı, dehşet, kan ve gözyaşı içindeyken insanlar, hep sessiz mi kalacağım olup bitenlere diye sorar. Ve şöyle bitirir Dua adlı şiirini.

doğa beşiği ve gömütü olan her şeyin
tazele beni kurtar varlığımı bu pis karanlıktan
geri ver sevincimi umudumu şarkılarımı
geri ver bana insan yaşamının kaderini

DÖRT
Gidip dönememek kadar gelip bulamamak da savaşın kanlı cilvelerinden biridir. Bana hangisi diğerinden yeğdir diye sorsanız ya dönemeyen ya da bulunamayan olmak isterdim sanırım. Sevdiklerimi kaybetmektense canımı kaybetmeyi yeğlerdim. Mihail Isakovski, Düşman Yakmıştı Evceğizini adlı şiirinde tam da bunu duyumsatır okurlarına. Savaştan sağ çıkmayı başarmış bir asker evine döner. Fakat ne evi bıraktığı yerdedir ne de sevdikleri. Düşman yakıp yıkmış, yerle bir etmiştir yaşadığı yeri. Köyün bitimindeki mezarlığa doğru yürür. Üstünü ot bürümüş tümseklerden birine acıyla seslenir.
“Geldim, bak, Proskovya
Karşıla kahraman kocanı.
Büyük bir sofra donat hemen
Konuklarla dolsun evimiz.
Böyle bir günde eğlenmeyip
Ne zaman eğleneceğiz?…”

BEŞ
Savaş karşıtı şairler bu yazıya alabildiklerimden ibaret değil elbette. Bunlar benim bu daracık yere sığdırabildiklerim sadece. Yerim daha geniş olsaydı dünya şiirinden; Bertolt Brecht, Paul Eluard, Kostas Kovanis, Max Jakab, Markos Çirimokos, Demyan Bedniy, Nicolas Guillen. Bunlarla birlikte bizim şairlerimizden; Nazım Hikmet, Orhan Veli, Ülkü Tamer, Cahit Külebi, Rıfat Ilgaz, Tevfik Fikret, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Necati Cumalı, Afşar Timuçin ve Sunay Akın da olacaktı aralarında. Ama onların savaş şiirlerine az çok hepimiz aşinayız diye Barış İçin Dizeler’i almayı tercih ettim buraya. Barış İçin Dizeler; 1991 yılındaki Birinci Körfez Savaşı günlerinde seksen bir şairin ‘bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine’ yazdıkları bir şair kalkışması. Editörlüğü bu kalkışmanın içinde kendi dizeleri de bulunan Refik Durbaş ve Orhan Alkaya tarafından yapılmış. 8 Şubat 1991’de de aşağıya aldığım destansı düzenlemesiyle kamuoyuyla paylaşılmış.

evsiz kapılardan girip çıkıyorum
kalbim dünyanın ortasında bir menekşe
neft ve kan, zambak cesetlerinde çürüyen leke
çakı bile çekemediğim iki karanlık arasındayım
karda bir çiğdem, dikende bir kuş gibi yakıp kavrulan yanıp kavrulan bir akıl
anın sıkı dokusuna sığınan yoksul akıl, alkışların uğultusuyla
büyütür bütün savaşların anasını; ah Asur!
savaş, ah tükenen karanlık
topallayan deli kalbim, böyle başlamak istemezdim
kimdi bana insanlığın soylu bir geleceği olacak diyen
alev gözler alevleri yardı ölü çocukların ak gözlerini anmak için
duyamam yaprağın sesini orman gümbürderken
olmak veya olmamak, bütün hatırladığım bu
yaşam da kanıyor insan da, ensemizde ölümün soluğu
iyi savaşlar sayın seyirciler, devam edin seyirci kalmaya
naklen cinayet çağı bu, katilin yüzü flu
“derslerinizi sakın ihmal etmeyin”
şiir unutmaz, “canlı yayın” yapsa da ölüm
savaş, içi dışı kül kokar
savaş, iki ağzı kırık bir kama
başkalarının kanıyla da ölebilir insan
şimdi yalnızca adları Savaş ve Zafer olan çocukların dönüşünü düşünüyorum
ölümün adıyla
kan diyorum kan ve fırlıyorum ayağa, tutun şu savaşı
acıların ve düşmanlıkların yıldızlararası dönemi bittiği zaman
Orion’un uyum şarkıları çıkacak aramızdan
hangi savaş yüz akıyla çıkmıştır savaştan
savaşı insanlık kadar eskidir diye haklı çıkarmak isteyen
bilsin ki, barışı insanlık kadar yenidir diye övünüyorum ben
kanayan bir Ortadoğu ikindisiyle açıklıyorum gizli güllerimi
korkusuz kır çiçekleri önünü keser kesmez
savaşçı diz çökecek göreceksin
ey kin ve kibir bekçileri
şafak; sizin ateşiniz üzerinde doğruluyor şimdi
rüzgarın çarmıhında donardı anılarımız
şimdi bir buğusun artık zamanın teninde
rüzgar: gümüşi bir ırmaktan su içerkenki
yürek zaten biliyor tohumlu ölümleri
1-3 nöbetini ölüm tutuyor askerin gözlerinde
bir aynaya bakakalmış gibi ardında uçup giderken hayat
petrolden tez tutuşur alın teri
ancak akrep zehiri yaraşır mürekkepliğe
kağıt turnam hey, yolların durduğu görülmemiş dağ titreşirse
kör tarih gözümüzü oymak istiyor
neler mi söylüyor ölü asker? öldüğünü söylüyor, naklen söylüyor
lav düşüyor dünyanın bütün ırmaklarına gül yerine
riyadır, ölsem damarlarım boşalır
böler uykuyu o ses; savaş, ah yır!
barış güçlü insanların yapıtıdır
savaş, korkakların cesaretidir
cesetlerdir bu ülkenin rozetleri
marşlarla büyür bir yanım, bir yanım hep çocuk simdi
çocuklarına ne yaptın diye sormuştu toprak
barışı üzdüm savaş çıktı
batar kağıttan çocuklar kara karanfilin körfezinde
savaş oldu, süt bardağı kırıldı çocuğun
maviyi kim öldürdü, ilk kuşu onun içinde
acısı en çok çocuklara düşer savaşların
-her çocuk bir çekmece- anneleri boğuluyor içlerinde
ölümcül ışıklar aydınlatacaksa geceyi -karanlık kalsın-
yanlış mı belledim, insan sorumluluktur
kan saldırır kum saldırır Ortadoğu’dur yüreğim kum’saldır
girmeyin dizelerime gürültülü gölgelerinizle
kemikten zarlarla oynanan kıta kumarı
korkusunu apacı dener kendi yüzünde
“le emma ma yenfeun – nase fimeksu fil arz” ise
ben bir olabilir insanım, tiksinirim başkan ve generallerden
burda, orda, Ur’da
yüzünden düşen harfte gizle beni
Günler geçtikçe Taş’la Kitap arasında
debeleniyorum, Fırat’ın kanlı sularında
tadı derinliğimizde uğuldayan gün balı
savaşı istiyorum aşkla; savaş barış’sa
okyanus uzunluğunca petrolden bir tabutun örttüğü o karabatakla yan yana
sevgilim, beni kana koşan dünyadan koru
kurtuluş türküleri gibi insanı çarpan
barış kavgamızdır
barış, uzun aşk geceleri gibi yüce dinginlik
sen bozacaksın oyununu bezirganın
savaşı göğüsler yaşam
apoletlerim yok, param var, bana da silahlar satın;
işgal edeyim geleceğini barışın
Allah allah ateş geliyor, Allah allah barış geliyor
silahları, silahsızlanmaları, silah satanları, can bezirganlarını anlatır bu
destan
yazık ki kudurmuş Pentagon’un bir dişi de İncirlik
övmüyorum yiğitliğini senin
inanmıyorum yiğitlik olduğuna insan öldürmenin
cenge ve cengavere hayır, ölüm kusanlara, yeryüzünü karartanlara
insan bitince başlar kavga
yaşamı ateşe vermeyin
insanlar barışa barışa
benim tanıdığım Savaş’la savaş körfezde rakı içer
ben seni öptüğüm gün istemiştim hiç ölmemeyi, söylemiş miydim?
seni savaş, ne zaman öptüler.


Dizelerinin hemen altına el ele sıralamak istiyorum şairlerini de:
Meltem Ahıska, Oğuzhan Akay, Gülten Akın, Merih Akoğul, Hulki Aktunç, Teoman Aktürel, Sina Akyol, Orhan Alkaya, Melih Cevdet Anday, Behçet Aysan, Mehmet Başaran, Nihat Behram, Ataol Behramoğlu, Süreyya Berfe, Nur Bulum, Eray Canberk, Mazhar Candan, Ali Cengizkan, Metin Cengiz, Erol Çankaya, Cevat Çapan, Müslüm Çelik, Çınar Çığ, Veysel Çolak, Arif Damar, Refik Durbaş, Salih Ecer, Gültekin Emre, Enver Ercan, Müştak Erenus, Abdullah Rıza Ergüven, Ebubekir Eroğlu, Seyhan Erözçelik, Cezmi Ersöz, Turgay Fişekçi, Hamdi Gedik, Tarık Günersel, Aydın Hatipoğlu, Günseli İnal, Özdemir İnce, Orhan Kahyaoğlu, Semih Kaplanoğlu, Sefa Kaplan, İsmet Kemal Karadayı, Hidayet Karakuş, Turhan Kayaoğlu, Mehmet Kemal, Şükran Kurdakul, Akif Kurtuluş, Onat Kutlar, k. İskender, Kerim Mert, Özkan Mert, Mehmet Müfit, Lale Müldür, Seyyit Nezir, Mehmet Ocaktan, Ahmet Oktay, Fergun Özelli, Adnan Özer, Kemal Özer, Lütfü Özkök, Ali Püsküllüoğlu, Sennur Sezer, Zafer Şenocak, Cahit Tanyol, Tuğrul Tanyol, Berin Taşan, Süha Tuğtepe, Engin Turgut, Gürhan Uçkan, Mehmet Uzun, Mehmet Fikri Ünal, Kubilay Ünsal, Ramazan Üren, Aydoğan Yavaşlı, Hilmi Yavuz, Necati Yıldırım, Hüseyin Yurttaş, Can Yücel, Nihat Ziyalan ve Gülsüm Akyüz.

Hangi geçmiş zamandaki hangi bitmiş savaşa yazılırsa yazılsın duygusu ve duyarlılığıyla sonraki zamanlarda da yankılan güçlü bir ses şiir. Bu kadarla kalmayıp yazıda adı geçen tüm şairlerin savaş karşıtı şiirlerini de okursanız bir parçası, bir yükselticisi de siz olursunuz bu yankının. Bu yazıda elimden geldiğince bunu yapmaya çalıştım ben de. Tam da kirli bir savaş patlak vermişken yanıbaşımızda, şairlerin savaş zamanlarında yükselttiği barışçıl sesleri, ateşe su taşıyan karınca misali taşımaya, hatırlatmaya, gürleştirmeye çalıştım. Ve haddim olmayarak, barış için küçük bir ses de ben kattım bu olağanüstü yankıya.
savaşa gönderildi ak bir baba
ağlayan bir tomurcukla
gülmeyen bir gül ağacı bıraktı arkasında.

Hülya Bilge GÜLTEKİN/kentekrani

Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com  01 Mart 2022