LİDERLİK KÜLTÜ VE HORTLAYAN KÜÇÜK BURJUVA SOSYALİZMİ
Türkiye’de 28 Mayıs 2023’te yapılan seçim sonuçları üzerine yapılan değerlendirmeler liderlik kültünün kutuplaşma ortamında ne kadar yaygın olduğunu da ortaya koymuştur. Seçim sonrası Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik istifa söylemleri de bunu doğrulamaktadır. 21 yıldır Türkiye’de siyasal iktidarın uyguladığı politikalar karşı hegemonya yaratmak isteyen güçlerin bir kısmında da benzer yaklaşımların sergilenmesine yol açmıştır. Kişisel olarak bunu 2012 yılında çalıştığım bir vakıf üniversitesinde gözlemlemiştim. O zamanki dekan akademik ortamda bazı konuları değerlendirirken birden masaya vurdu: “Tartışma bitmiştir, ben böyle istiyorum” dedi. Yani “sizin sözün geçerli değil, hiyerarşiyi yönlendiren hiyerarşinin tepesinde olan benim sizin sözünüzün kıymeti harbiyesi yok” demek istedi. İlk şaşkınlığımı yaşamıştım o zaman. Sonra fark ettim ve hemen daha sonra dekana fikrimi söyledim: “Siz tek adama karşısınız ama uygulamalarınız tek adam gibi.” Daha sonra bunun yaygın bir anlayış olduğunu kavradım. Çevremdekilerin bazıları tek adamdan şikayetçiydi ama ona benzemek istiyorlardı. Ya da onun gibi aldıkları kararların sorgulanmasını istemiyorlardı. Bunun siyasal, toplumsal alanda ne kadar yaygınlaşmaya başladığını tek adamlık kültürünün de buradan beslendiğini gözlemledim.
28 Mayıs 2023 seçimleri de bunu bir kez daha ortaya koydu. Sanki tek adam olarak Kılıçdaroğlu sorumluydu, “o yanlış yaptı, hatalar onun. O, görevinden ayrılırsa her şey düzelir ve sorun kalmaz.” Bu gerçekliğin kolay algılanmasının bir yolu. Aşırı basitleştirerek olgunun kendini açıkladığını sananlar var. Bu süreçte bir de küçük burjuva sosyalizmi hortladı. Doğaldır. İşçi sınıfının kendini ortaya koyamadığı bir süreçte sosyalizmin her türlüsünün ortaya çıkması doğaldır. Hayatları boyunca ne meslek örgütleri ne sendikalar ne de siyasi partilerde herhangi bir örgütlü mücadelede yer almayanlar oturdukları sırça köşklerinden eleştiri bombardımanı yapıyorlar. Bazıları sınıfsal konumları gereği böyle bir tutum içinde. Mesela şöyle bir görüşü dile getiriyorlar: “Kılıçdaroğlu masaya vurduğu zaman yenildi.” Yani Zafer Partisi ile iş birliği yapmasaydı yenilmeyecekti. CHP’nin sağa açılması eleştirilebilir. Ama seçim stratejisi açısından siyasal aritmetik ortadayken sanki başka olasılık varmış gibi eleştirmek aşırı indirgemeci küçük burjuva yaklaşımıdır. Bu kişiler görüşlerinin eleştirilmediği sanısıyla meydanı boş sanmaktadırlar. Oysa Türkiye’de 1870’lerden, 1920’lerden, 1960’lardan, 1970’lerden gelen sosyalist birikim vardır. O birikim tarihin kavşak noktalarında ortaya çıkar. Küçük burjuva sosyalistlerinin yaptığını şu ana kadar örgütlü herhangi bir sosyalist parti ve Kürt siyasal hareketi yapmamıştır. Çünkü onlar meselenin daha derinde olduğunun farkındadır. Mesele örgütlenme, kadro, program ve ideoloji temelinde tartışılmalıdır. Küçük burjuva sosyalistleri dışardan gazel okuyarak CHP’yi yönlendirebileceklerini sanmaktadırlar. Eğer o kadar isteklilerse girerler partiye, parti içinde mücadele ederler. Ya da CHP’nin yapması gerekenleri konusunda daha nesnel yol gösterici bir çalışma yürütebilirler. Küçük burjuva sosyalistlerinin amaçlarının bu olmadığını sanıyorum. Onlar partinin başından liderin hemen ayrılmasını, böylece partinin bir kaos sürüklenmesini dolaylı olsa da bekler gibiler. Partilerde liderlik değişiminin nasıl olduğu, CHP’de de 1972 yılından bu yana sürecin nasıl işlediği bilinmez bir durum değildir. Bunun yolu kurultaydan geçmektedir. Ancak küçük burjuva sosyalistleri sabırsızdır, hemen isteklerinin gerçekleşmesini beklemektedirler. Kurdukları hayali bir dünyada bu mümkündür. Orada sonsuzluk evreni içinde sonsuz olasılıklar geçerlidir. Ama reel hayatta bunun koşulları ve belirli seçenekleri vardır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurultay’da aday olmamasını ve kurultaya giden süreci yönetmesini istemek mümkün bir taleptir. Muhalefetin sürükleyicisi partinin seçim yenilgisi sonrası liderlik boşluğuna düşürülmesi kitlelerde de umutsuzluğa yol açabilir. Küçük burjuva sosyalistleri örgütlenmelerin uzun bir zaman aldığı gerçekliğini unuturlar. 15-16 Haziran 1970 direnişinde işçiler en az bir yıl işyeri demokrasisi temelinde örgütlenmiş. Miş diye yazıyorum çünkü bu konudaki bilgim örgütlenmenin içinde yer alan DİSK Eski Genel Sekteri Mehmet Atay’ın (işçilerin deyişiyle asker Mehmet) bu konuda bana anlattıklarına dayanıyor. Tek tek işçilerin rızası alınarak ilmek ilmek örgütlenme gerçekleşmiş. Kendiliğinden bir hareket değil, sınıf bilinci ve tavrına dayanan bir hareket.
Küçük burjuva sabırsızlığı içinde bulunduğumuz süreçte deşifre edilmesi gereken önemli bir konudur. CHP kendi örgütsel yapısı içinde, üyeleriyle seçim sonuçlarından gereken dersi çıkaracaktır. Tarihsel koşullar da muhalefetin kendi içine değil, yeniden dışarıya dönmesini zorlamaktadır.
Küçük burjuva sosyalistlerinin eleştirilerinin odak noktası liderlik kültü çerçevesinde olmaktadır. Lider giderse her şey iyi olur, ya da moda deyimiyle “her şey çok güzel olacak”. Her şeyin çok güzel olması için toplumsal örgütlenmenin yaygınlaştırılması, bu örgütlenmenin sürekli hale getirilmesinin mekanizmalarının oluşturulması gerekiyor. Liderlik kültü, 21 yıllık siyasal yaşamdaki kutuplaşma sonucu muhalif kesimler arasına da sızmış durumda. Oysa farklı bir seçenek öneren, ortak paydada muhalifleri buluşturan siyasal bileşenlerin kolektif liderlik anlayışını savunmaları, öne çıkarmaları gerekmektedir. Örneğin Kürt siyasal hareketinin yaptığı eş başkanlık sistemi liderlik kültünü kırıcı bir işlev taşımaktadır. Önemli olan muhalefetin yeniden kısa sürede toparlanması, bu süreçte yaşanan sorunları göz ardı etmemesi ve liderlik kültünden hızla uzaklaşması gerekir. Bunu da muhalifler el birliğiyle birlikte yaratmalıdır.
Kemal ASLAN/Haliç Üniversitesi Öğretim Üyesi