SİYASETTE ZORU BAŞARMAK: MAKUL OLMAK 

0
SİYASETTE ZORU BAŞARMAK: MAKUL OLMAK 

                                                                                                                            Makul olmak, karşılıklı sınırların fark edilmesi, kavranılması ve kabul edilmesidir. Olasılıkların kesişimidir, akla uygun olanın kabul edilmesidir. Söylemesi, yazması kolay ama gerek kişisel yaşamda gerekse toplumsal yaşamda hele hele politikada uygulamak bunu içselleştirmek o kadar kolay bir süreç değildir. Makul olmak için karşılıklı sınırların varlığını kabul etmek gerekir.  Makul olmak neyin olacağını, neyin olamayacağını anlamak buna uygun davranmaktır.                                                                                                                                                                                                                                        Bu her zaman mümkün müdür? Zor bir soru. Çünkü bireylerin, hırsları, arzuları, istekleri, düşleri, fantezileri var. Vazgeçtikleri var, vazgeçemedikleri var! Böyle bir durumda kesişim alanları yaratmak güçtür. Makul olmak, kararlı, irade ortaya koymayı zorunlu kılar. Bu irade ortay konulurken uzlaşmaya da açık olunmalıdır. Çünkü makul olmak, karşı tarafa dayatmamayı, zorlamamayı gerektirir. Öbür türlüsü ikili ilişkilerde de hegemonya kurmayı amaçlar. Her hegemonya eşitsizlik üretir, tepki yaratır. Bu açıdan makul olmak, uzlaşmayı bilmek var olan koşullarda yapılabilecekleri kavramaktır. Yani yeni duruma uyum sağlamaktır. Bunu yapmak için her alanda olmasa bile esnek olmak gerekir. Esnek olunmadan makul olmak, makulde buluşmak mümkün değildir. Zaten 19’uncu yüzyılın ikinci yarısına yakın Marks’ın Komünist Manifestoda vurguladığı gibi “katı olan her şeyin buharlaştığı” bir dönem çoktandır yürürlükte.

Herkes bireysel yaşamda yaşadığı sorunlar, çözümsüzlükler, kopuşlar, ayrılıklar, vb. insani durumlarla öğreniyor makul olmayı. Makul olmak ilişkinin dinamiğinde karşılıklı kabulleri de içeriyor. Benzer durum siyaset için de geçerli.

Millet İttifakı’nın temel bileşeni CHP ve onun lideri Kemal Kılıçdaroğlu, makul olmanın siyasette nasıl mümkün olduğunun örneğini son 2 yıldır veriyor. Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde kendini kararlılıkla ortaya koyması, vaz geçmemesi ve ittifak bileşenlerine de bunu kabul ettirmesi çelik bir irade örneğidir.

Kemal Kılıçdaroğlu, bulunduğu Gelirler Genel Müdürlüğü ve SGK Genel Müdürlükleri görevlerinde edindiği bilgi birikimini politikaya yansıttı. Şimdilerde ortaya koyduğu projelerin kaynağını açıklaması, toplumun yoksul, yoksun kesimleri ile çalışanlara yönelik projeleri de o dönemdeki birikimine dayanmaktadır. Politikaya 1999 yılında DSP’den atılsa da etkin olarak siyasette etkin olarak varlığının 2002 yılından bu yana sürdürüyor. CHP’de milletvekili, grup başkanvekili ve 2010’dan itibaren de CHP Genel Başkanlığı görevini yürütüyor. 2019 yılındaki uyguladığı strateji ile İstanbul, Ankara başta olmak üzere 11 Büyükşehir Belediyesi’nde yerel seçimlerde büyük başarı kazandı.

15 Haziran 2017’de Ankara’da Güvenpark’ta başlayan ve 9 Temmuz 2017’de (25 gün) Maltepe’de sona eren “Adalet Yürüyüşü” kamuoyunda adının daha da benimsenmesine yol açtı. Bu dönemde yumuşak tarzı, halkla samimi diyaloğu, vaz geçmeyen kararlı ve ilkeler çerçevesinde inadını  sürdüren politikacı kimliği dolayısıyla “Gandi Kemal” olarak nitelendirildi.

Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin de zorlamasıyla 5 Mayıs 2018’de İYİ Parti ile Millet İttifakı’nı kurdu. Merkez sol ve merkez sağın iki temel aktörünün bir araya gelmesi önemli bir dönüşüm oldu. Daha sonra Buna Saadet, DEVA, Gelecek ve Demokrat Parti’nin katılması 21 yıldır uygulanan politikalara bir seçenek yaratılacağını gösterdi.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasette etkin hale geldiği tarih 2002 AK Parti’nin de iktidara  geldiği tarihle örtüşmektedir. Kılıçdaroğlu, genel başkan olduğu  2010 yılından bu yana yapılan 4 seçimde (2011, 2015 -Haziran, Kasım, 2018) Ak Parti’ye karşı seçimi kaybetti. Napolyon Bonaparte’ın o ünlü “yenile yenile yenmesini öğrendim” sözünden ders aldığını ortaya koyarcasına oy oranı 1983 seçimlerinden bu yana yüzde 30 ila yüzde 20,1 arasında sıkışan bir partiyi iktidar yürüyüşüne hazır hale getirdi.

Seçimlerde yüzde 50 artı 1 oy alınması için Millet İttifakı ile makul olanda buluşmayı sağladı. Bunda yetiştiği kültürün hoş görülü, insana değer vermesi kadar edindiği devlet birikiminin de katkısı var. 6 farklı siyasal çizginin asgari müştereklerde buluşması, iktidara gelindiğinde hangi kadrolarla, neyi nasıl yapacakları konusunda uzlaşmaları Türkiye’de yeni bir siyasal kültürün de oluşmaya başladığının göstergesidir.

Yeni siyasal kültürün çerçevesini makulü yakalamak olacaktır. Çünkü yoksulluk, yoksunluk ve dışlanmışlığı yaşayan kesimler ile iktidarın uygulamalarından konumlarını kaybeden orta sınıfın, iş dünyasının taleplerinin ortaklaştırılması bir geçiş süreci programını zorunlu kılmaktadır. Millet İttifakı’nın mutabakat metni de bu çerçeveye denk gelmektedir. Öncelikle, demokratik hukuk devletinin işletilmesi, insan hakları, hak, hukuk, ehliyet, liyakat kavramlarının hayata geçirilmesi talebi bu makuliyetin somutlaştırılmasıdır.

Kemal Kılıçdaroğlu, devletin temel felsefesini oluşturan  bir partinin genel başkanı olarak adayı olduğu ittifakın yönelişini sürekli ortaya koymaktadır. Yani milletin sesi olmaya, onu sürdürmeye gayret etmektedir. 2002 seçimlerinde millete dayanan ve kimsesizlerin, yoksulların, madunların sesi olarak iktidara gelen irade artık kullandığı sembollerle de her alanda devletleştiğini göstermektedir. Yani iki ittifak arasında dönüşüm konum değiştirme yönünde olmaktadır.

Bu seçimlerde yürütülen kampanyalarda da kendini göstermektedir. İnsanlar, kendilerine tepeden bakan, nefret dilini kullanan, düşmanlaştıran, ötekileştiren bir negatif bir kampanyaya dayanan bir söylemle yıllardır karşı karşıyalar. Halbuki 2002’de iktidara gelirken  böyle değildi. Umut, kardeşlik, kimsesizlerin kimsesi olma, yoksulluğu yenme, yolsuzluğa ve yasaklara son verme iddiası vardı. O iddialar toplumda karşılık buldu. Şimdi bu iddiaları umut, sevgi, kardeşlik, yoksulluğun ortadan kaldırılması, yolsuzluğun, hukuksuzluğun, yasakların sona ermesi konularını Millet İttifakı dile getiriyor. İzmir ve İstanbul Maltepe mitingleri toplum kesimlerinin bu yaklaşıma karşılık verdiğini gösteriyor. 1970’lerdeki gibi heyecan dalgası olmasa da pandemi, ekonomik kriz ve deprem nedeniyle yetirince yorgun düşen bir toplumun “Yeter Söz Milletin” diyerek ayağa kalkma iradesi var.

Üstelik, toplumda derin dip dalga 10 yıldır yaratılan bıkkınlık, umutsuzluk, yoksunluk, dışlanmışlık hissiyatından kaynaklanıyor. 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli deprem, kurumların nasıl işlevsiz hale geldiğini, ehliyetsizlik ve liyakatsizliğin boyutlarının ne olduğunu ortaya koydu. Yaşanılan en kötü durumdu bu. Bazıları görmese de görmek istemese de dip dalga en kötüyü yaşamaktan kaynaklanıyor.

Çünkü toplum makulü yakalamak, makulde buluşmak istiyor. Kılıçdaroğlu, sadece farklı toplumsal kesimlere yönelik kaynaklarını da açıkladığı ülke içinde istihdamı artıracak, gelir dağılımındaki eşitsizliği giderecek projelerle değil İpek yolu projesiyle de uluslararası konulara yönelik Türkiye’nin stratejik önemini kavradığını ortaya koydu.

Türkiye 1980’lerden bu yana önemli bir lojistik üs. O tarihten bu yana işbaşına gelen hükümetler bunu dikkate alarak varlıklarını sürdürdü. Kılıçdaroğlu’nun ekonomist olması CHP’nin ekonomi alanı yerine daha çok hukuk, insan hakları ve dış politika alanlarında ortaya koyduğu performansını da genişlettiğini gösterdi.

Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin yanı sıra Cumhurbaşkanlığı seçiminde Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na destek veren başta Emek ve Özgürlük İttifakı (Yeşil Sol Parti, Halkların Demokratik Partisi-seçime katılmıyor-, Türkiye İşçi Partisi, Emek Partisi, Emekçi Hareket Partisi, Toplumsal Özgürlük Partisi  ve Sosyalist Meclisler Federasyonu) ile Sosyalist Güç Birliği (SOL Parti, Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Komünist Hareketi, Devrim Hareketi ve Türkiye Sosyalist İşçi Partisi) de dar grupçu davranmayıp, geçmiş yaşananlardan sosyalist hareketin ulusal ve uluslararası  tarihsel birikimden ders aldıklarını göstermektedir. Geçmişteki durumu kavramak için Avrupa’da 1930’larda faşizmin yükselişinde; Türkiye’de 12 Eylül askeri darbesine giden süreçte sosyalistlerin tutumu hatırlamak yeterlidir. Türkiye’nin sol birikiminin bu aşkınlık hali Türkiye’de yeni bir kültürün oluşmaya başlandığının da göstergesidir. Bu seçim kampanyasında sosyalizmin gündeme gelmesi, konuşulması yeni seçenekler olduğunun toplumun bazı kesimleri tarafından da fark edildiğini göstermektedir. Bunun ne kadar kabul edildiği, toplumun farklı kesimlerinde ne kadar karşılık bulduğu seçim sonuçlarıyla ortaya çıkacaktır. Ancak kesin olan bir şey var: Toplum makulde buluşacak!

Kemal ASLAN/Haliç Üniversitesi Öğretim Üyesi

Kemal ASLAN/kentekrani

Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 8 Mayıs 2023