YAKIN SİYASAL TARİHTE ÜÇ UZLAŞMA
Türk siyasal tarihinde uzlaşma son 65 yılın siyasal süreçlerinin kavranılmasında
önemli bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Tarihsel süreç analiz edildiğinde
kutuplaşma- bloklaşma, darbe ve uzlaşmanın bir sarmalın örüntüsü şeklinde
tekrarladığını görmek mümkün.
Uzlaşma, hayatın her alanında kendi seslerinin yanı sıra başka seslerin de varlığına açık olmaktır. Dayatmacı, dediğim dedikçi bir anlayıştan vaz geçiştir. Toplumun farklı kesimlerden ve farklı çıkar gruplarından oluştuğunun bilincine varmaktır. Sorunları çözmek için başkalarının da çabalarının, katkılarının olduğu gerçeğini kabul etmektir.
“Güç bende ne istersem yaparım”, “kimseyi dinlemem” anlayışından uzak olmaktır.
Karşısındakini yani ötekini anlamaktır. Uzlaşma, “ortak zemini nasıl oluşturabiliriz?”,
“Nasıl birlikte adım atabiliriz?”, “Nasıl bir arada yürüyebiliriz?”, “Sorunları birlikte nasıl çözebiliriz?”, “Geleceği nasıl inşa edebiliriz?”, “Hangi değerlerde uzlaşabiliriz?”,
“Vasatımız ne olabilir?”, bu ve benzeri soruların yanıtlarının arayışı ve bu arayışın
somutlaştırılmasıdır.
Cumhuriyetin farklı tarihsel dönemlerinde üç uzlaşma ortaya çıkmıştır. Bu uzlaşmalar
kısa süreli de olsa toplumsal sorunların geniş tabanlı çözümü konusunda bir iradeyi ortaya koymuşlardır.
Siyasal uzlaşma, farklı partilerin kendi siyasi programları dışında yeni bir siyasal
programda ortaklaşabilmeleridir. Uzlaşma, hedeflenenlerin gerçekleştirilmesi için
ortak zemin yaratılmasıdır. Kendi siyasi programlarından vazgeçmeyi göze almaktır.
Temel ilkeler örneğin hukuk, demokrasi gibi konularda anlaşabilmektir. Diğer yandan, uzlaşma özgürlük alanlarının genişlemesine de katkıda bulunur. Çünkü uzlaşmayı sağlayan siyasal partilerin dayandığı farklı toplumsal kesimler iktidar tarafından dışlanmışlardır. Bu kesimlerin yaşadığı sorunların çözülmesi için özgürlük alanlarının genişletilmesine, derinleştirilmesine ihtiyaç vardır. Bu da hukukun üstünlüğü temelinde demokrasinin uygulanması anlamına gelir. O, nedenle dayandığı toplumsal
kesimlerin bu ihtiyacını ve taleplerini muhalefet partileri dikkate almak zorundadır.
Uzlaşmanın kaynağı da zaten burasıdır.
Yakın siyasi tarihte ilk uzlaşma CHP ve MSP arasında gerçekleştirilmiştir. 12
Mart 1971 darbesinden/askeri müdahalesinden sonra yapılan ilk seçimlerde (14 Ekim 1973) ortaya çıkmıştır. 450 milletvekilinden oluşan parlamentoda yüzde 33,3 oy alan
CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) 185, yüzde 29,32 oy olan AP (Adalet Partisi) 129,
yüzde 11,89 oy alan DP (Demokratik Parti) 45, yüzde 11,80 MSP (Milli Selamet
Partisi) 48, yüzde 5,26 oy alan CGP (Cumhuriyetçi Güven Partisi) 13, yüzde 3,38 oy alan MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) 3, yüzde 1,10 oy alan TBP (Türkiye Birlik Partisi) 1, Bağımsızlar ise 6 milletvekili çıkarmıştır.
(https://tr.wikipedia.org/wiki/1973_T%C3%BCrkiye_genel_se%C3%A7imleri)
Hükümet ise seçimlerden 3 ay 12 gün sonra (26 Ocak 1974’te) ortak bir protokolle kurulmuştur. Bu hükümet, 26 Ocak 1974 – 17 Kasım 1974 tarihleri arasında 9 ay 22 gün görev yapmıştır.
Cumhuriyetin kurucu felsefesini oluşturan CHP ile “İslami hassasiyetler temelinde
partileşen” muhafazakâr MSP arasında kurulan hükümet, siyasi tarih açısından
önemli bir uzlaşma adımı olarak görülmelidir. İki partinin siyasi kadroları, 12 Mart 1971’in yarattığı tahribatı düzeltmek, özgürlük ortamını genişletmek maksadıyla bu adımı atmışlardır. 1974 yılının mayıs ayında çıkartılan af da bunu pekiştiren önemli bir adım olmuştur. 25 üyeden oluşan Bakanlar Kurulunda CHP’den 18 (Başbakan, 2 Devlet Bakanı, Gençlik ve Spor, Gümrük ve Tekel, Milli Savunma, Dışişleri, Maliye, Milli Eğitim, İmar ve İskân, Bayındırlık, Sağlık ve Sosyal Yardım, Ulaştırma, Köyişleri ve Kooperatifler, Çalışma, Enerji ve Tabi Kaynaklar, Turizm ve Tanıtma, Orman
Bakanlığı); MSP’den 7 (Başbakan Yardımcılığı, Devlet, Adalet, İçişleri, Gıda Tarım ve Hayvancılık, Sanayi ve Teknoloji, Ticaret Bakanlığı) oluşmuştur.
Hazırlanan ve 109 maddeden oluşan protokolde “Milli, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkesine yürekten inanan; hukukun üstünlüğüne, demokratik hak ve hürriyetlere saygılı Cumhuriyet Halk Partisi ve Milli Selamet Partisinin ortak gayesi, kanunları herkese eşit olarak uygulayan, Atatürk ilkelerine bağlı bir devlet idaresiyle anlayış, kardeşlik ve sosyal adalete dayanan bir toplum düzeninin kurulmasıdır. ”görüşüne yer verilmiştir. Protokolde “Toplumda iç barışı yeniden kurmak gayesiyle, düşünce ve inanç suçlarını içine alan bir genel af ile orman suçlarına ilişkin af kanunu derhal çıkarılacaktır. Anayasamızın 68. maddesindeki mevcut “Affa uğramış olsalar bile” ibaresinin kaldırılması çabuklaştırılarak, siyasi hakların iadesi sağlanacaktır.” denilmiştir. Bu 12 Mart’ın yaralarını sarmaya yönelik önemli bir adımdır.
(https://www5.tbmm.gov.tr/yayinlar/koalisyon_hukumetleri/koalisyon_hukumetleri_cilt
_birlestirilmis.pdf, ss. 580-591)
Bu verileri ortaya koymaktaki amacımız hükümet protokolünü değerlendirmekten çok, farklı toplumsal gruplara dayanan ve farklı ideolojik tercihleri olan iki partinin nasıl uzlaşma kültürü temelinde bir araya gelebildiklerine dikkati çekmektir. Siyasal
uzlaşmanın askeri müdahale sonrası özgürlüklerin genişlemesi yönünde tutum
takınması siyasi tarih açısından önemlidir. Her iki parti de toplumsal talepleri dikkate
alarak siyasi programlarını dayatmadan, uzlaşma zemini yaratmışlardır. Bu satırların
yazarı da o dönem üniversitede okuyan bir öğrenci olarak bu ortama tanıklık etmiştir.
İkinci siyasal uzlaşma DYP (Doğru Yol Partisi) – SHP (Sosyal Demokrat Halkçı
Parti) arasında gerçekleşmiştir. 20 Ekim 1991’de yapılan genel seçimlerde DYP’nin
yüzde 27,03 oyla 178; SHP yüzde 20,75 oyla 88 milletvekili çıkarmıştır. 450
milletvekilinden oluşan parlamentoda koalisyon hükümeti 266 milletvekili ile
çoğunluğu sağlamıştır.
(https://tr.wikipedia.org/wiki/1991_T%C3%BCrkiye_genel_se%C3%A7iml
eri)
20.11.1991-25.06.1993 arasında görev yapan bu hükümetin ömrü bir yıl 7 ay, 5 gün olmuştur. Kurulan bu koalisyon hükümeti Türkiye’de 1980’den sonra ilk en geniş tabanlı desteğe sahip olarak tarihteki yerini almıştır. İnsan hakları ihlallerinin ve faili meçhul cinayetlerin zirve yaptığı, gelir dağılımı bakımından dünya sıralamasında gerilere düştüğü -Türkiye o dönemde gelir dağılımı en bozuk on ülkeden biriydi- yoksulluk ve yolsuzluğun tartışıldığı bir ortamda tarihsel kökeni İttihat Terakki’nin iki
akımına dayanan parti, toplumsal talepleri dikkate alarak bir protokol oluşturmuştur.
Toplumsal talepleri dikkate alan “Kürt realitesini tanıyan” bu hükümet protokolünde şu ifadelere yer verilmiştir. “Özgürlükçü, katılımcı ve her anlamda tam demokratik rejim, Türk Milletinin vazgeçilmez, feda edilemez, ödün verilemez yaşam tarzıdır. Bu bağlamda, millet iradesinin mutlak üstünlüğü ve egemenliğin, kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ilkesi, ülkemiz için, her şeyin hareket noktasıdır… Ülkemizin, günümüz siyasal, sosyal ve ekonomik koşullarını dikkate alan, sivil toplumun gelişmesini amaçlayan katılımcı ve tam demokratik bir Anayasa’ya ihtiyacı olduğu kesindir. Zira, Türk toplumu, kendisine kabul ettirilmiş ve bu nedenle de 9 yıl gibi kısa bir süre içinde yaşlanmış ve ülke gereksinimlerinin tamamen gerisinde kalmış bir Anayasa ile yönetilmeye devam edilemez… Güneydoğu’da bir süredir yaşanan
şiddet ve terör olayları, öncelikle ele alınması gereken partiler üstü çok önemli bir sorundur. Bu sorunun çözülmesi ancak demokratik bir hukuk devleti içinde
mümkündür.”.
https://www5.tbmm.gov.tr/yayinlar/koalisyon_hukumetleri/koalisyon_hukumetleri_cilt_birlestirilmis.pdf, ss. 1630-1664)
O dönemde SHP 7 Haziran 1990’da kurulan HEP’ten (Halkın Emek Partisi) 21 adayın seçim barajının yüzde 10 olması nedeniyle kendi listelerinden seçilmesine olanak sağlamıştır. Bu da dönemin uzlaşma kültürünü ortaya koyan önemli bir gelişmedir.
(https://tr.wikipedia.org/wiki/Halk%C4%B1n_Emek_Partisi#:~:text=Halk%C4%B1n%2
0Emek%20Partisi%20(HEP)%2C,de%20faaliyet%20g%C3%B6stermi%C5%9F%20s
iyasi%20parti.)
12 Eylül 1980 askeri darbesinin yarattığı yıkımı telafi etmek için kurulan DYP-SHP
koalisyon hükümetini oluşturan partiler, seçim öncesinde de demokratik talepleri dile getirmişlerdir.
Bu satırların yazarı seçim döneminde bu iki partinin de kampanyalarını muhabir
olarak yakından izlemiştir. Ayrıca kurulan hükümette de Devlet Bakanlığı’nın İnsan
hakları Bakanlığına dönüşüm sürecinde basın müşaviri olarak üç aya yakın görev
yapmıştır. İkinci uzlaşma döneminde geniş toplumsal sınıf ve tabakaların demokrasi
talepleri protokolde kısmen de olsa yer almıştır. Bu uzlaşma dönemi, Türkiye’de
yeniden demokrasi rüzgârı kendini hissettirirken, özgürlüklere doğru bir yönelim güçlü biçimde ortaya çıkmıştır. Ancak iç koşullar “süregelen terör”, “askeri vesayet” kuşatması altında “demokrasi rüzgârı” ne yazık ki kısa süreli olmuştur. 1982 Anayasası’nın değiştirilmesi yönünde yoğun toplumsal talep varken bu da mümkün olamamıştır. Daha sonraki süreçte Türkiye içine kapanmış, demokratik talepler yerine
getirilememiş; insan hakları ihlalleri artmıştır. Güvenlikçi politikaların öne çıkması da aynı döneme rastlar. Vurgulanması gereken 12 Eylül sonrası oluşan baskıcı, otoriter rejime yönelik geniş tabanlı bir uzlaşma arayışı ve kültürünün mayalanması liberal-
muhafazakâr kesim ile demokrasi zemininde buluşulmasıdır.
Üçüncü uzlaşma CHP’nin öncülüğünde gerçekleştirilmiştir. Siyasette ittifaklar
temelinde ayrışma 16 Nisan 2017 yılında parlamenter sistemden başkanlık hükümet sistemine geçilmesini öngören referandum süreciyle ortaya çıkmıştır. Seçimlerde cumhurbaşkanı seçilmek için yüzde 50 + 1 oya ihtiyaç duyulması ittifaklarkurulmasına yol açmıştır. 24 Haziran 2018 yapılan seçimlerde (Cumhurbaşkanı ve parlamenter) partiler arası ittifaklar somutlaşmıştır. 20 Şubat 2018’de Ak Parti, Milliyetçi Hareket Partisi Cumhur ittifakı olarak seçimlere katılmıştır. Cumhur İttifakı’na karşı 3 Mayıs 2018 yılında Cumhuriyet Halk Partisi, İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’nin katılımıyla Millet İttifakı’nı kurmuşlardır. Daha sonra Ak Parti’den ayrılanların kurduğu Demokrasi ve Atılım Partisi ile Gelecek Partisi ittifaka katılmıştır.
Millet İttifakı, siyasal rejimin başkanlık hükümet sisteminden güçlendirilmiş
parlamenter sistemine dönüştürülmesi konusunda 28 Şubat 2022 tarihinde
hazırladıkları raporu kamuoyuna sunmuşlardır. Çoğulculuğa, katılımcılığa ağırlık veren bu rapor, Türkiye’de demokratik sistemde yaşanan sorunlara farklı toplumsalve ideolojik tercihleri olan 6 partinin bir çözüm arayışında uzlaşmalarının göstergesidir. Özgürlükçü, demokratik, adil bir sistem inşa edilmesi talebinin dile getirilmesidir. Ülkede otoriterleşme yerine demokratikleşme, kutuplaşma, çatışma yerine uzlaşmayı öneren bir siyasal belge olarak tarihte yerini alacaktır.
Millet İttifakı Türkiye’nin sorunlarını kapsamlı bir biçimde çözebilmek için
hazırladıkları 2 bin 300 madden oluşan ”Ortak Politikalar Mutabakat Metni” 30 Ocak 2023 tarihinde kamuoyuna açıkladı. Metinde 9 ayrı başlık altında “hukuk, adalet ve yargı, kamu yönetimi, yolsuzlukla mücadele, şeffaflık ve denetim, ekonomi, finans ve
istihdam, sektörel politikalar, eğitim, öğretim, sosyal politikalar, dış politika, savunma, güvenlik ve göç politikaları” konularında somut çözüm önerileri yer almaktadır.
(https://chp.org.tr/yayin/ortak-politikalar-mutabakat-metni/Open)
Metinde, toplumda rahatsızlığı dile getirilen soruların çözümlerine yer verilmiştir. 6 Şubat 2023’te merkez üssü Kahramanmaraş Pazarcık olan deprem öncesi yazılan metnin ön sözünde “Cumhuriyet tarihinin en derin yönetim ve ekonomik krizi” yaşandığına dikkati çekerek bunun temel nedeninin “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile keyfi ve kural tanımaz yönetim” olduğuna işaret etmektedir. Çözüm olarak, “Etkin ve katılımcı bir yasama, istikrarlı, şeffaf ve hesap verebilir bir yürütme, bağımsız ve tarafsız bir yargı ile kuvvetler ayrılığının tesis edildiği güçlü, özgürlükçü, demokratik, adil bir sistem için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” önerilmektedir.
Türkiye’de parlamenter sistemin başlangıcı 1877 olarak kabul edildiği dikkate alınırsa, 146 yıldır uygulanmaktadır. Özellikle kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistem 1923’ten itibaren son 5 yıl hariç uygulana gelmiştir. Yani güçlü parlamenter rejimin güçlü tarihsel dayanağı vardır. Millet İttifakı’nın güçlendirilmiş parlamenter sistem konusunda uzlaşması Cumhuriyet’in yüzüncü yılında
demokrasinin açılımı konusunda yeni bir fırsat vermektedir. Bükülen demirin tersine çevrilmesi ve yeniden haddeden geçirilmesi gündemdedir artık. Mutabakat metninde önerilenler, çözümler tartışılabilir. Farklı yaklaşımlar ortaya konulabilir. Önemli olan uzlaşmayı becerebilmek, konuşulacak bir muhatap bulabilmektir.
Kemal ASLAN/Haliç Üniversitesi Öğretim Üyesi