DONANMANIN KUTUP YILDIZI
Uluslararası toplumun barış ve huzur içinde yaşaması doğrultusunda bilim ve teknoloji, eğitim, iletişim, sağlık ve ulaştırma alanlarında büyük ve hızlı gelişmeler göze çarpmaktadır.
Ne var ki, tüm bu olumlu gelişmelere rağmen dünyanın çeşitli bölgelerinde türlü çatışmalar ile siyasi ve ekonomik belirsizlikler devam etmektedir.
Barışı, güvenliği ve istikrarı tehdit eden unsurlar, aynen salgın hastalıklar gibi birbiri ardına ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu risklere karşı tedbir almak, konvansiyonel askeri tehdidi karşılayacak klasik harbe hazırlamaktan çok daha zor görünmektedir.
Çok yönlü tehdit karşısında, mücadeleler de çok yönlü olmaktadır.
Tehlikelerin türleri artıkça, alınması gereken tedbirlerde farklılıklar görülmekte ve savunma sanayinin güçlenmesini zorunlu kılmaktadır.
Muhtelif nedenlerle duraklamaların görüldüğü savunma sanayi alanında, 1980’li yıllardan itibaren istenilen yeterlilikte olmasa da istikrarlı bir gelişim söz konusudur.
Bu gelişimin en önemli göstergesi, o yıllarda temeli atılan kuruluşlarımızın bugün artık her açıdan sektörde adını tüm dünyaya duyurmasıdır.
Türk Savunma Sanayi, özel sektörün dinamizmi ve uluslararası iş birliğini temel alan son yıllardaki atılımlarıyla önemli aşamalar kaydetmektedir.
Ambargo, oyalama ve dayatmalarla yıpratılmaya çalışılan Türkiye, ulusal savunma sanayi altyapısını bir bütün olarak görmek ve kendi ulusal öz kaynaklarını etkin ve verimli olarak kullanmak zorundadır.
Kısıtlı öz kaynakların daha iyi yönetilmesi durumunda, ihtiyaç sahibi makamlar da önemli bir güç kazanacaktır.
Ürün çeşitliliğinin yerli ve milli desteklenerek savunma sanayi bağlantılı sektörlere dünya pazarlarına geniş katılımlı açılım olanağı sağlanacağı gibi istihdamın artması da mümkün olabilecektir.
Neticede kazanan sadece ve sadece Türkiye olacaktır.
Deniz Kuvveti, doğası itibariyle teknoloji yoğun ve pahalı bir kuvvettir.
Mevcut ve muhtemel tehditlerin dikkate alınmasıyla oluşturulan bu kuvvetin yeteneklerinin geliştirilerek, politik askeri ortamın en iyi şekilde desteklenmesi gerekir.
Türk Deniz Kuvvetleri, 2000’li yıllardan itibaren savaş sistemleri alanında GENESİS ve harp gemisi inşasında Milli Gemi (MİLGEM) projeleri sayesinde ilk kez bir savaş gemisinin analiz, tasarım ve geliştirme aşamalarını tamamen milli olarak gerçekleştirmiştir.
Ada sınıfı olarak isimlendirilen bu korvetler, Deniz Kuvvetleri’mizin harp silah ve araçlarında tek kaynağa bağlı kalmama hedefine yönelik olarak nitelik ve nicelik açısından ivme artırıcı olmuştur.
Yine bu gemilerin geliştirilmiş dayanıklılık ve çok amaçlı kullanımlar için genişletilmiş türevlerinden olan İstif Firkateynlerinin inşasını da bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Kamuoyunda Uçak Gemisi olarak bilinen ve Tuzla’daki Sedef Tersanesi’nin ana yükleniciliğinde ve İspanyol Tersanesi Navantia’nın alt yükleniciliğinde inşa edilen “Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi TCG Anadolu” ülkemiz için önemli bir kazanımdır.
Barbaros Hayrettin’in “Denizlere hakim olan cihana hakim olur” ve Atatürk’ün “Zaferi, denizi kontrol altında tutan, ihtiyacı olan şeyi, ihtiyacı olduğu zaman, istediği yere ulaştırabilen ülke kazanır.” sözlerinin bileşeni olarak donanmamıza prestij ve güç katacaktır.
Amfibi harekat kabiliyetimiz ile çevre denizlerimizde durumsal farkındalığa kuvvet çarpanı etkisi yaratacak olan bu platform, ülkemizin bölgesel güç aktarım kabiliyetini orta ölçekli küresel güç aktarımına da çevirebilecektir.
TCG Anadolu’nun SİHA ve İHA’lar ile muharebe potansiyeline yakın ve kabul edilebilir bir performans göstermesi, Türk Donanması için yeni bir savaş gemisi sınıfı kullanımı konseptini oluşturması da öngörülmelidir.
Son sözse; “Savunma kolektiftir, ülke güvenliği ulusaldır.”
İsmet HERGÜNŞEN
İsmetHERGÜNŞEN/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 15 Nisan 2023