BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİ NATO EŞİĞİNDE
Tarih devletlerin duraklama ya da ilerlemelerinin, liderlerin düşünsel yapısının büyük ya da küçüklüğü ile orantılı olduğunu göstermiştir.
Vladimir Putin’in hamlesine jeopolitik açıdan bakılırsa, bu yüzyılın kuşkusuz en belirleyici unsurlarından biri Ukrayna Savaşı olacaktır.
Savaşın olumsuz sonuçlanma beklentisi ya da öngörüsü içinde bulunan bölge ülkelerini, RF (Rusya Federasyonu)’nin yakın bir gelecekte Baltık Denizi ve İskandinavya’ya yönelebileceği konusunda kuşkulandırmıştır.
Nitekim; “aktif tarafsızlık politikası” sürdüren Finlandiya ve İsveç vakit geçirmeksizin Kuzey Atlantik İttifakı (NATO) üyeliğine başvurdu.
Türkiye’nin ulusal güvenlik mülahazaları nedeniyle karşı duruşu da uluslararası toplumun beklemediği başka bir durumdu.
Her iki ülkenin NATO üyeliğine karşı çıkılmasının haklı ve ana nedeni PKK/KCK-PYD/YPG’ye vermiş olduğu desteklerdir.
Türkiye; Madrid mutabakatı ile Finlandiya ve İsveç’ten istediklerini elde edecek mi? bilinmez ama NATO üyesi ülkelerin müttefik bir ülkeye gösterilen hasmane davranışın yenilir yutulur tarafının olmadığını da bilmeleri gerekir.
Ulusal güvenlik, hak ve menfaatleri çerçevesinde göstermiş olduğu her reaksiyoner davranışa, ABD’nin de söz konusu Türkiye olunca yeni bir kart açması Türk kamuoyunda rahatsızlık verecek seviyededir. Son örneği de F-16’ların sürüncemede bırakılmasıdır.
Dış politikanın temel amacı, iç siyasal ve sosyal gelişmeler için ulusal yaşamı güvenlik altına almaktır.
Bir gerçek var ki; Türkiye olsun Macaristan olsun eninde sonunda vetoyu kaldıracak ve her iki ülkenin üyeliğini kabul edeceklerdir.
Finlandiya’nın üyelik başvurusu da beni geçmişe götürdü.
Gölcük Depremi’nin hemen öncesinde, TCG Yıldırım Firkateyni ile “Baltık ülkeleri ile ikili ilişkileri geliştirmek” için Helsinki Liman ziyaretindeydik. Bir nevi “Gambot diplomasisiydi.”
Rus din adamı ve vaiz olan “Grigoriy Petrov’un Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabını Deniz Harp Okulu kütüphanesinde bir rastlantı neticesinde bularak okumuş biri olarak, bu ülkeye yapılacak ziyaret beni oldukça heyecanlandırmıştı.
Nasıl oluyordu da Finliler; yarım yüzyıllık bir süre de kendi vatanlarına “Bataklık Ülkesi” derken dünyanın takdir ettiği modern ve zengin bir ülke haline getiriyordu?
Sonraki yıllarda öğreniyorum ki, ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk söz konusu kitabı çok değerli bulmuş olacak ki, okul müfredatlarına bile konulmasını istemiş.
Belki de bu kitap, o yıllarda ulu önderin direktifleri doğrultusunda Deniz Harp Okulu kütüphanesine kazandırılmıştı.
En üst seviyede ağırlandığımız bu ülkede personelimizin disiplini, gemimize vermiş olduğumuz özen ve iletişime açık alanımız Finliler tarafından pek de olumlu karşılanmıştı.
Her şey yolunda seyrederken, ziyaretimizin ikinci gününde Fin gazetelerinin birinde çıkan haberde, ülkemizin bulunduğu terör tehdidi ön plana çıkartılıyor, baş üstü silahlı nöbetçi erin görüntüsü de habere konu ediliyordu.
Bizim için değeri yüksek olan bu haber Finliler tarafından olumsuz algılanınca biz erimizi köprüstüne alırken, güvenlik çemberinin genişletilmesi talebimiz de hiç sorun edilmeden yerine getiriliyordu.
Gemimizi ziyaret edenlerin arasında birçok Türk’ün bulunması da gözlerimizden kaçmamıştı.
Öğreniyoruz ki, bunlardan bir kısmı Bolşevik Devrimi’nden sonra Rusya’dan kaçıp Finlandiya’nın Laponya bölgesine yerleşen Tatar Türkleri idi.
Öte yandan, tarihlerinden övünçle bahseden Finliler, Rusların her zaman tehdidi altında olduklarını ifade etmekten de kaçınmıyorlardı.
Çeyrek asır öncesinde gemi güvenliği için baş üstünde görevlendirilen eri sorun eden ülkeden, dışarıdan gelebilecek bir saldırıya karşı uluslararası askeri bir ittifakın kapısındaki bir ülke konumuna geleceğini ön görmek zor olsa gerek. Keza İsveç için de.
Oldum olası ülkelerin geleceğini bağlayan hatta ipotek altına alan böylesine önemli kararların, halkın oyuna sunulmasının en uygun hal tarzı olduğunu da düşünenlerdenim.
Umarım Finlandiya ve İsveç halkları da parlamentolarına sığdırdıkları karar neticesinde, gelecekte ağır bedeller ödemek zorunda kalmazlar.
Son sözse; Bir Fin atasözünden.
ei kaikki kultaa mikä kiiltää eikä kaikki hopeata kuin mikä hohtaa. (Tüm parlayanlar altın değildir, her gümüşün ışıldamadığı gibi.)
İsmet HERGÜNŞEN
İsmetHERGÜNŞEN/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 25 Mart 2023