1203-1204 İstanbul’da Latin İstilası- 4. Haçlı Seferi (Birinci Bölüm)

0

12 Nisan 1204’te Bizans İstanbul’una giren Latinler, şehri tam 3 gün boyunca yağmaladılar.
817 yıl önce gerçekleşen bu olayı Gazeteci, Bizans ve Osmanlı Araştırmacısı Başak DOĞRU yazdı.

1203-1204 İstanbul’da Latin İstilası

4. Haçlı Seferi 

2700 yıla uzanan tarihinde yüzlerce kez yakılıp yıkılan, talanlara, uzun kuşatmalara, ayaklanmalara, şehri yerle bir eden depremlere, yangınlara, başta veba olmak üzere salgın hastalıklara uğrayan Konstantinopolis, her defasında külleri arasından yeniden doğdu.

Ama yaşanan hiçbir felaket, şehri 1204’deki Haçlı İstilası kadar vurmadı.
Ne Saraylar kaldı, ne soylu malikaneleri, ne kiliseler, manastırlar, hepsi çapulcu Haçlıların ayakları altında ezildi.

Birbirinden görkemli meydanları süsleyen heykeller, Haçlıların tarihte görülmemiş kin ve nefret duygularıyla paramparça edildi.

Kurucusu Konstantinin adıyla Konstantinopolis olarak anılan İstanbul, Ortaçağın en güzel, en zengin, en büyülü kentlerinden biriydi. Roma ve Kudüs’le çekişiyordu. Kentin karanlık ve dar sokaklarında işlenen suçlar bir kenara bırakılacak olursa, gezmiş yada hiç görmemiş olsun, batılıların zihninde Konstantinopolis gerçek anılarla düşlerin birleştiği bir rüya şehirdi. Elçi, gezgin veya hacı olmak amacıyla Konstantinopolis’e gelenler için burası hem büyüleyici hem ürkütücü bir yerdi. Novgorod’lu Rus hacı Stefan, kenti uçsuz bucaksız bir orman olarak tanımladığı anılarında “İyi bir rehber olmadan bu kentte yolunuzu bulamazsınız” der.

Latin BAŞPİSKOPOSU BROCARDUS’DA kentin çok büyük ve aynı ölçüde tehlikelerle dolu olduğunu anlatır. 1147’de 2.Haçlı seferler sırasında kente gelmiş olan Deuili ODO adlı gezgin ise aşırıkıklar kenti olarak tanımladığı kentten söz ederken “zenginlikte de başka kentleri geçiyor ahlaksızlıktan da” diye yazar seyahatnamesinde.

Konstantinopolis bir karşıtlıklar kentiydi.
Yeni Kudüs, yeni Babil olarak adlandırılan ŞEHİRLERİN ECE’Sİ ,bazılarının gözünde tüm kötülüklerin anası, arzu, kin ve ve nefretin içiçe yaşandığı bir yerdi.

Kilise ve saray entrikaları, oyulan, mil çekilen gözler, kesilen eller, burunlar, kulaklar kulaklar, koparılan diller, ana-baba, eş, çocuk, kardeş katili imparator ve imparatoriçelerle ilgili hem gerçek hem gerçek dışı öyküler miydi Bizans’ı ve Konstantinopolis’i kötülüklerin anası yapan.

Öte yandan unutmamak gerekir ki, Bizans, Baltıklardan İspanya’ya Kafkaslardan, Rusya’dan İtalya’ya, Afrika kıtasında kadar uzanan bir çok ülkeyi etkilemiş bir kültür ve sanat imparatorluğuydu.

Konstantinopolis, Doğu Akdeniz’deki en büyük ve en zengin şehirdi.
Marmara, Karadeniz ve Ege arasındaki en işlek ticaret merkeziydi.
Kent yalnızca yönetim ve ticaret merkezi değil, Ortodoks kilisesinin de merkeziydi. Yani barındırdığı Hristiyanlık kutsal emanetleriyle birlikte Kudüs’e rakip KUTSAL KENTTİ.
Bu arada, Bizans ve Avrupa kraliyet aileleri arasında yapılan evlilikler vesilesiyle Konstantinopolis’e gelen soylular, imparatorlar tarafından öylesine olağanüstü ağırlanıp hediyelere boğulduk ki bu zenginlik ve ihtişam batılıların iştahını iyice kabarttı.
Anlatılanların ve yaşananların sonucu olarak da, Kudüs’ü Müslümanların elinden almak için toplanan 4.Haçlı ordusu beklenmedik bir şekilde rotasını Konstantinopolis’e çevirdi.

Bu da güzelim şehir için sonun başlangıcı oldu.

{Devam Edecek}

Başak DOĞRU/Gazeteci-Bizans ve Osmanlı Araştırmacısı

 

Başak DOĞRU/kentekrani

Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 15 Nisan 2021