ENFLASYON MAHCUBİYETi
Türkiye enflasyonla yaşama konusunda oldukça deneyimlidir, geçmişe bakarsak; enflasyonla mücadele için epeyce bedel ödemişiz.
Çok farklı reçeteler denemiş, çok zor deneyimler yaşamışız. Enflasyon; 2000’li yıllarda tek haneli oranlara düşse de, günümüzde, toplumsal kurumların yapısal sorunları, döviz kuru ve fiyat artışları nedeniyle yeniden en önemli problemlerden biri halinde geldi.
Enflasyon olan bir ekonomide yaşamak istisnasız herkesi zorlar ancak maaşla geçinenleri, asgari ücretlileri, memurları, kiracıları, öğrencileri, işçileri, işverenleri, girişimcileri, hastaları, işsizleri çok daha fazla zorlar.
Günlük yaşamda şu sıralar ürün ve hizmet aldığım işletmelerin satış temsilcileri ve iş yeri sahipleriyle yaşadığım diyaloglara “enflasyon mahcubiyeti” sinmeye başladı. Örnekler çok çarpıcı; enflasyon karşısında ezilmek nedeniyle yaşanan üzüntüyü dile getiren çok farklı çevreden, çok farklı meslek sahibine rastladım. Herkes bir diğerine bir yıl öncesinde hafızasında kalan ürün fiyatlarından bahsediyor 6 liraya aldığım bu ürün 42 lira olmuş, geçen yıl 25 TL ye aldığım ürün şimdi 125 TL, ev fiyatları ve araba fiyatları o kadar astronomik ki, kredi çekerek edinmeyi hayal etmek bile mümkün değil diyorlar
Enflasyon ortamında çevremizdeki konuşmaların odağını ekonomi oluşturuyor. Alım gücünün sürekli düşmesi ve yarın fiyatların bir gün öncesine göre daha da artacağı kaygısıyla, yüzlerde endişe, sözlerde üzüntü yüklü.
Çevremize kulak kabarttığımızda; yakınmaları, ne yapacağız serzenişlerini duymamak mümkün değil.
Dün markette, satış temsilcisinin, çocuğunun okulundan istenen parayı veremeyecek olmasını dert edişini, gözlerindeki endişeyi gördüm. Ev sahibi ile yıllık kira artışını konuşmak zorunda kalan meslektaşımın gerginliğine tanık oldum. Derse ara verdiğimde elinde sefertası ile yemekhaneye gidemeyen öğrencim geçti önümden, haberlerde asgari ücret komisyonundan gelecek bilgiye kilitlenen işçiyi gördüm. Markete alışveriş için gelen memurun endişeyle kasaya yürümesini sonra da alışveriş fişine ne aldım da bu kadar tuttu deyişini izledim. Satın aldığım bir hizmette ihtiyacım olmasına rağmen satış temsilcisinin idare edin boş verin Euro ile hesapladığımızda size yük olacak almayın erteleyin demesini başımı öne eğerek karşıladım. Yeni yıl hazırlıklarının başladığı şu sıralar vitrinler rengârenk ve neşeli olmasına rağmen; annesine istediğini aldıramadığı için gözünde yaşla vitrine bakan çocuğu gördüm.
Eczacının, bir hastaya o ilaç çok pahalı kimse alamaz diye getiremiyoruz deyişine tanık oldum. Ayakkabı satan bir mağazanın vitrinine bakan bir babaya, oğlunun boş ver baba üzülme ben biraz daha idare ederim şimdi almasak ta olur sen sıkışma deyişini duydum. Başımı ne yöne çevirsem herkesin o çaresizlik haline denk geldim. Enflasyon mahcubiyeti sinmişti yüzümüze, herkes birbirine beni anla diyerek bakıyordu. Gözlerimizi birbirimizden kaçırıyorduk ve merakla başımız dik, birbirimize gülerek, neşeyle bakabileceğimiz günleri bekliyorduk…büyük bir özlemle
Prof. Dr. Olcay Bige AŞKUN/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 10 Aralık 2022