Hilal Selvi’den aynada kendi aksini göremeyenlerin hikâyesi: Birden Bire
“Birdenbire ile sizleri kendinizi cızırtılı radyonun eşliğinde az demli paşa çayı içtiğiniz eski günlere, uzunca ve çetin bir yolun sonunda eve varmış gibi hissedeceğiniz, aslında çok tanıdık olduğunuz bir yolculuğa davet ediyor.”
*Adettendir sorulur, kimdir Hilal Selvi, neler yapar?
Öncelikle merhaba. Hilal kimi zaman düşen kimi zaman ayağa kalkan, bazen kalabalıkla bazen tek başına yol alan, çoğu zaman umutla bazı bazı yorgun adımlarla ilerleyen, 36 yıldır hep yürüyen her daim yürüyen, önemli olanın varmak değil yolda olmak olduğunu nihayetinde anlamış bir yolcu sadece. Yolluk olarak yanında ailesi, dostları bir de kendini bildi bileli okuduğu kitapları var. Bu yolcu 13 yıldır fizyoterapist ama asıl mesleği hayalperestlik, yaşama sebebi ise teyzelik.
*Birdenbire sizin ilk öykü kitabınız. Öykü yazmaya başlamaya nasıl karar verdiniz?
Öykülerin içinde büyüdüm ben. Akşamları ailece bir araya geldiğimiz masa başı çay sohbetlerinde anne babamın anlattıklarını dinleyerek, sobalı odada bir köşede ders çalışırken diğer köşede ağırlanan misafirin anlattıklarına kulak misafiri olarak, komşunun bahçesinde oynarken büyüklerin konuştuklarını duyarak doldurdum içimdeki öyküler gezegenini. Duymak yetmedi bir süre sonra okudum büyük açlıkla. Okuduklarımın da zaman içinde biriktiğini gördüm… Ortaokulda yazmaya başladım. Yazdıklarımın bir değeri olduğunu ise öğretmenlerimin beni yönlendirdiği yarışmalarda aldığım derecelerle anladım. Sonra nedendir bilmem uzun bir suskunluk dönemine girdim. Söyleyeceklerimin bir anlamı olmadığını düşündüm. Ardından kardeşimin cesaretlendirmesiyle yeniden döndüm yazmaya. Üstelik bu sefer bir öykü kitabıyla…
,*Öykülerinizin odağında taşra oturuyor, küçük bir oğlan çocuğunun gözünden de görüyoruz demans nedeniyle hatırladığı her şeyi bir bir unutan yaşlı bir kadınınkinden de. Sizin için bilinçli bir seçim miydi, nasıl karar verdiniz?
Yazmadan önce uzun bir dönemim var. İnsanlara anlattığım, bıkmadan usanmadan anlattığım bir dönem. Sadece anlatmakla kalmayıp kendi kendime kaldığım her an hayaller kurduğum, kendimle konuştuğum yani bir nevi kendime anlattığım bir dönem. O dönemde kendiliğinden ortaya çıktı kahramanlar. Bir kısmı uzun zamandır anlatmak istediğim bir hikâye idi. Bir kısmı biri duysa çok sever dediğim bir hikâye… Kimisi de hayalimde ilmek ilmek işlediğim bir hayattı. Sanki kahramanlar gerçekti ve ancak ben yazarsam yaşayacaklardı. Oturup da kurgulamak için çaba harcamadım, onlar kendini anlatmak için çaba harcadılar.
*Hikâyeleriniz gerçek bir düzleme oturuyor mu? Hayatınızdan esinlendiğiniz noktalar var mı?
Elbette beslendiğim kaynaklarım oldu. Bazen çocukluk anılarımdan çıkıp gelen bir komşu ilham oldu, bazen babamın çocukluğu… Kimisinde 10 yıl sonraki halimi hayal ettim kimisinde anneannemin evinin önündeki traktör başlattı hikâyeyi. Bir pazar yürüyüşünde ekmek alıp evine dönen kadının üzerindeki hırka, elinde anahtar olurken öykülerden birine, her koşulda kahve keyfini yapabilen arkadaşım ilham oldu diğer bir öyküye. Ben yıllardır insanları gözlemledim. Hem tanıdıklarımı hem hiç tanımadıklarımı. Tanıdıklarıma başka sonlar yaşattım hayalimde, daha iyi daha mutlu sonlar. Tanımadıklarıma da roller verdim, senaryolar oluşturdum. Öyküler işte bu gözlemlerden ortaya çıktılar.
*Birdenbire’yi sosyal medyada olarak Oğuz Atay’ın dillere pelesenk olmuş “İyi şeyler birdenbire olur!” cümlesiyle yan yana gördük. Sizce de böyle mi?
Çoğu zaman bir şeylerin ‘birdenbire’ olabileceğine inanıyorum. Mesela 10 yıllık bir hastalık hikayem var. Gün gün durumum kötüye gitti, tabiri caizse umutlarım her gün biraz daha tükendi. Bir gün hani ‘şurama geldi artık’ derler ya, işte oraya geldiğinde bir anda bütün hayatımı değiştirdim. Medeni halim, evim, işim… Her şeyim ama her şeyim değişti. Hepsi birkaç saat sürdü. Ve ben ertesi güne ulaştığımda hayatımdaki her nokta çok daha aydınlık çok daha güzeldi. Birçok mucizevi şeyin birdenbire olduğunu düşünüyorum. Güneşin batarken bulutların arasından bir anlık çıkması gibi, kahvenizi içerken bir kelebeğin gelip bardağınızın kenarına konması, yeğeninizin gözlerinizin önünde birden kalkıp adım atması gibi… Ne var ki bazen de sabretmek gerekir, emek gerekir güzel şeyler için. Nakil olmadan önce 2 sene diyalize sabretmek gibi… Bir çiçeği dikip, sabırla sulamak gibi… Güzel bir kütüphaneye sahip olmak için güzel eserler edinmek gibi… Evet 10 öyküde de son paragrafta okuyucuyu şaşırtan, birdenbire bambaşka ruh haline sokan şeyler oluyordu ama öncesinde uzun uzun okuyup tanıdınız kahramanları, sabırla okudunuz.
*Yazmak nasıl bir deneyimdi? Hayatınızın neresinde konumluyorsunuz yazmayı?
Bence öncelikle okumak. Çok okumak. Açlığınız her kitap bitiminde daha da artacak bir şekilde okumak. Sonra yazmak. Artık söyleyecek bir sözünüz olduğunda, okuduklarınız kaleminizi iyice doldurduğunda, yazmazsanız patlayacak gibi hissettiğinizde yazmak. Ve yazmanın sorumluluğunu bilerek yazmak. Yazdıklarınızı okuyacak kişinin zaman harcayacağını, para harcayacağını, fikirlerini sizden etkilenerek şekillendirebileceğini bilerek, bunun sorumluluğunu alarak yazmak.
*Gelecek projeleriniz neler, isminizi nerelerde göreceğiz?
Son yıllarda yaşadıklarım bana gelecekle ilgili plan yapmamayı öğretti. 2019 yılında hastaneden taburcu olurken bu kadar yaşayacağımı tahmin bile etmemiştim. Hayat bana benim isteklerimin ötesinde şeyler sundu. Bundan sonrasında ne olur bilmiyorum ama iki şeyden eminim: Her daim okuyacağım ve kendi kendime de olsa yazacağım. Tabii ki kalemimden çıkanları ve çıkacakları birçok kimseyle paylaşmayı çok isterim.