İNSAN TEHLİKELİ BİR VARLIK; KENDİ KENDİNE TOKSİK…

0

İNSAN TEHLİKELİ BİR VARLIK; KENDİ KENDİNE TOKSİK…

“Her neyse ben hala şiir okuyanlardanım. Kimse Tanrı’dan rol çalmasın diyorum”

Memleket meselelerinden; Benzine ne kadar zam gelmiş? Dolar nereye gidiyor? Domatesin kilosu ne olmuş?…  Gibi şeyleri düşünmekten uzaklaşmanın en iyi yolu işten güçten vakit bulduğumuz her boşlukta Netflix’te veya başka platformlarda bir dizi bulup onu seyretmeye sarmak!!..

Ama cidden sarmak, yani her boş vakitte dizinizin karşısına oturup yarın yokmuş gibi seyretmek! Tavsiyemdir.

Son on gündür “Black Mirror” adlı diziye sardım. Başta biraz gerildim bazı bölümler hayli sinir bozucu. Buna ihtiyacım yoktu dedim, bana lay lay lom bir şeyler gerekli dedim evet… Fakat dizi seyrettikçe beni içine aldı. Neden mi? Anlatıyorum;

Her bölümde farklı bir konu işlenmiş. Bölümlerin ortak özellikleri teknolojik gelişmelerin insan hayatı üzerinde yaratabileceği olası pozitif ve negatif etkiler. Uzağa gitmeye gerek yok; bu yazdıklarımı şu an çoğunuz telefonunuzdan okuyorsunuz mesela. Bilgiye erişmek cebinizde rahatça taşıyabileceğiniz bu aygıt sayesinde çok kolay. Hepimizin hem şikayet edip hem sürekli gezindiğimiz platformlar var. Gece uyumadan en son oralara bakıyor, sabah uyandığımızda yine kendimizi aynı yerlerde gezinirken buluyoruz.

Black Mirror’a gelince; Beni en çok etkileyen birkaç şeyden bahsedeceğim. Şakaklarına yerleştirilen minik bir çip sayesinde kimse yalan söyleyemiyor mesela. Neden mi? O çip bütün yaşadıklarını kaydediyor. Elinizde tuttuğunuz anahtar büyüklüğünde bir kumandayla ileri geri sarabiliyor ve mesela TV ekranında seyredebiliyorsunuz yaşananları. Biri hayır ben orada öyle demedim deyiversin hemen o konuşmaya geri dönüp kişinin kendisine dedikleri bizzat gösteriliyor. Bunu sürekli başımızı ağrıtan politikacılara uygulayabilsek hoş olmaz mıydı?

Cinayetleri aydınlatma konusunda da çok işe yarayacak bir yöntem aynı zamanda. Polis sorguları çok kolay, alın şu çipi takın başlayın anlatmaya dendiğinde kişi ne kadar konuyu saptırmaya çalışsa da ekranda beliren görüntüler onun mumunu hemen söndürüverir yani yatsıyı beklemeye gerek yok.

Bir başka bölümde insanların isteği doğrultusunda öteki tarafa geçmeden yani ölüp yok olmadan bir “bulut” yani depolama ortamında saklanabiliyorsunuz. Bir tür bellek, orada sonsuza dek genç ve eğlenceli biri olabilirsiniz. Gidip gelebiliyorsunuz da oraya yani henüz sağken. Şöyle bir düşünelim yine; kaybettiğimiz sevdiklerimizin sonsuza dek mutlu olduğunu bilmek hatta görerek bizzat şahit olmak bayağı içimizi rahatlatırdı öyle değil mi?

Bir diğer bölümde ekolojik denge bozulmasın diye soyu tükenen arıların yerine robot arılar dolaşıyor etrafta. Bu işlere aklı eren biri arıları kendi amaçları için kullanmaya ve cinayetler işlemeye başlıyor. Ölmesi gerektiğine inandığı kişiyi Twitter’da Trend Topic yapıyor ve ilk önce net ortamında o kişi linç ediliyor zaten. Bilinçsizce hashtag’ lerin peşinden gidip gaza gelen insan sürüleri o kişi her kimse ölmeli diyorlar bir ağızdan. Sonra arılardan biri gidip kulağından ya da burnundan beynine girip işini bitiriyor. Ertesi gün yeni bir kurbanla gün başlıyor vs.

Teknoloji çağı lafını epey uzun yıllardır duyuyoruz. Zaten buna uyumlanmış yaşıyoruz. Yukarıda anlattıklarımı seyrederken hiç birine şaşırmadığımı fark ettim. Hepsi olası şeylerdi hatta çoktan yapılıyor olduklarını düşündüm.

Tüm bunlar mümkün müydü?

Belki hepsi zaten çoktan mümkündü.

İyi amaçlarla kullanılmalılar bu durumda insanlığa fayda getirirler saçmalığına girmeyeceğim. Çünkü sadece iyi amaçlarla kullanılmaları oldukça ütopik bir düşünce tarzı olurdu. İnsan tehlikeli bir varlık, kendi kendine toksik zaten. En kötü huyu da Tanrı rolünü üstlenmeyi pek seviyor. Yani Tanrıdan rol çalıyor. Eline bir fırsat geçtiğinde hemen bunu yapmaya başlıyor. Elindeki fırsat “teknoloji”.

Hiçbir şey yapmıyorum diyen kişi bile instagramda boy gösteriyor. Fotoğrafını en güzel haliyle paylaşıyor, sevgilisiyle pozlarını, ne kadar zayıfladığını, ne güzel yerlerde gezdiğini falan sergileyerek bir çeşit tatmin yaşıyor. Eline fırsat verilse bir şekilde takipçi sayısı milyonları bulsa hadi bakalım seyredin neler yapıyor.

Tüm bunlar olurken geçmişten gelen sararmış fotoğraflar bayağı çağ dışı kaldı maalesef. Ben elime alıp bakarken defalarca büyütmek için hamle yapıyorum, yani telefondaki gibi daha yakından görmek için iki parmağımla fotoğrafı yakınlaştırmaya çalışırken buluyorum kendimi. Belki sizin de başınıza gelmiştir.

Hayatımız kolaylaştı ve renklendi gibi görünse de hiçbirimiz mutlu değiliz. Yani ülkemizde olmaktan bahsetmiyorum çünkü burada mutluluğu yakalamakta teknolojik gelişmelerin sadece iyi amaçlarla kullanılabileceğini düşünmek kadar ütopik. Dünya genelinde bazı Afrika kabileleri hariç mutlu ve elindekilerle tatmin olabilen insan pek az. Sadece elimizdeki bu telefonlarla bile sanki dev bir ekrandan sürekli takip ediliyoruz. Gittiğimiz yerler, görüştüğümüz kişiler (kategorilere ayrılıyor en çok iletişimde olduklarımız vs.). Mesajlarımız, fotoğraflarımız, ağzımızdan sık çıkan bazı kelimler, internet ortamındaki paylaşımlarımız. Biz ölüp gittikten sonra bile peşimizi bırakmayacak. Hiçbir yere kaybolmuyor sürekli depolanıyor, depolanıyor.

İnsan ilişkilerimiz internet ortamında sürüyor. Biriyle senelerdir görüşmemiş olduğumuzu bile farkında değiliz. Çünkü herhangi bir sosyal platformda o kişi listemizde. Fotoğraf paylaşıyoruz beğeniyor, altına “özledim” yazıyor biz de kalp yapıyoruz bu yoruma ve seneler geçip gidiyor.

Aşk konularına gelince nette başlayıp nette bitiyor. Denizde balık çok, alternatif her zaman var. Fazla yorulmaya gerek yok olmadı mı diğerini dene. Aynı yastığa baş koymaktan sıkılan herkeste buralarda, en az bekar popülasyonu kadar kalabalıklar. Aldatma da teknoloji sayesinde boyut atladı. Tüm bunlar artık kanıksadığımız şeyler zaten.

İşte tam burada yine Black Mirror’a geri döneceğim. Sosyal medya platformlarında iletişimimizi kesmek istediğimiz insanları bloke ediyoruz ya hani. Onları kafamızda yok ediyoruz, beni görmesin ben de onu görmeyeyim deyip uzaya fırlatıyoruz onları. Dizide bunun hayata geçirilmesinin ne büyük bir işkence olduğuna tanıklık ediyoruz. Başkasından hamile kalmış bir genç kadın kocasını bloke edip yani engelleyip hayatına devam ediyor. Kişi engellendiği zaman sadece bulanık bir silüet olarak görünüyor ve karşısındakini de öyle görüyor, konuştukları anlaşılmıyor, eraftaki konuşmaları da uğultu olarak duyabiliyor. Kanun bloke edeni edilene karşı koruyor. Bir konuda suçlu bulunup tüm toplum tarafından bloke edilirseniz Dünya’da tek başınıza kaldınız demek ve aslında müebbet hapisten beter bir durum. Kimseyi net göremiyor, kimseyle konuşamıyorsunuz.

Yine dizide ilahi adalet de teknoloji sayesinde işliyor. Birinin başına gelen kötü bir olayı, mesela ölümünü ona yardım etmek yerine telefonuna kaydeden bir kadın, hayatının geri kalanında aynı gün bu kez kendine yönelik sürekli yaşatılarak cezalandırılıyor. Kabus bir sandalyede yerlerde bir yığın ilaç şişesi, haplar olduğu halde uyanıp, kendini sokağa atmasıyla başlıyor. O andan itibaren çevredeki herkes onunla tek bir kelime konuşmuyor sürekli ellerindeki telefonla onu videoya alıyorlar. Başına korkunç şeyler geliyor ve etraftakiler sürekli kayıt ediyorlar. Günün sonunda olanları anlamaya başlıyor ve ilaç içerek intihar ediyor. Ertesi sabah aynı güne uyanıyor. 18.Yüzyıl Fransa’sında giyotinle idam edilen mahkumlar için üzülmeye gerek yok, bayağı şanslılarmış.

Bu gibi örnekler çoğaltılabilir, teknoloji bizi acayip yerlere götürüyor ve buradan geri dönüş yok. Hayatta akıp gidiyor. Black Mirror’da olduğu gibi adaleti mi yoksa haksızlığı veya ihaneti mi yaşayacağız veya yaşıyoruz? Bize ne yapıyor?

Her neyse ben hala şiir okuyanlardanım. Kimse Tanrı’dan rol çalmasın diyorum. Sevgiyle kalın.

Hüma SEVİM

HümaSEVİM/kentekrani

Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 11 Ağustos 2022

Anne With An E,Hüma Sevim