Tünelin sonundaki ışık
Günün size en uygun saatinde arkanıza yaslanırsınız. Az sonra emniyet kemerinizi bağlamadan belki de en güvenli yolculuğa çıkacaksınızdır. Yalnız aklınız biraz karışabilir. Hatta bir zaman tünelini aşıp yaşamış olduğunuz çağdan uzak ya da yakın geçmişe gidebilirsiniz. Yolda bazen de bugünün ve dünün şaşırtıcı benzerliklerine rastlarsınız.
Tünelin sonuna yaklaştığınızda içeriye sızan gün ışığı size her zamankinden daha güçlü gelir.
En çok satan raflarda son yıllarda aslında çoktan okunması gereken zenginlikleriyle distopyaların öne çıktığını görüyoruz.
Kitaplara, üzerine uydurulan kalın bir kılıfla sandıktan çıkarılmayı beklenen gizemli bir hazine izlenimi veriliyor. Şimdiye kadar okuma zevkini tatmış olanlar, bu kitapların içeriğinin en ön safta yerini alan kırmızılı, pembeli kapaklarından çok daha etkileyici olduğunu bilirler.Şimdiki okurların birkaç nesil öncesi içerisinde korku tüneliyle yaşayacakları anın benzerliğini çoktan keşfetselerdi tarih gerçekten tekerrür eder miydi?
George Orwell yıkılan evinin enkazı arasından Hayvan Çiftliği’nin sayfalarını toplarken acaba insanların yalnızca bir peri masalıyla iyi vakit geçirmesini mi düşünmüştü?
Yoksa bizlerin bir daha dünya üzerindeki bir diktatörlüğe şahit olmamamızı mı dilemişti? Her ne olursa olsun kelimelerin güçlü yanı sonu gelmeyen yozlaşmaların yanında zamana meydan okumaya devam ediyor.
Aldous Huxley’in çok sevdiğim Cesur Yeni Dünya’sına da değinmeden geçmek olmaz. Bir embriyodan doksan dokuz tane birbirinin aynı insanı üretmek şimdilerde insanları maddi ve manevi yönlerden birbirine benzeterek zor olmasa gerek. Bir de kitapta tapınılan da sanki satın alma yönetimi dersinde tekrar etmemenin büyük bir eksiklik yaratacağı bir otomotiv markasının seri üretim sistemine çağrışım yapıyor. Aldous Huxley’in ütopya Ada’sı henüz makyaj masasına oturtulup sahneye hazırlanmadı. Kitapta gelişmiş bir ülke için nüfus planlamasına oldukça önem veriliyor.
Bir ülkeyi ekonomik açıdan batırmak isteyen önce nüfus planlamasını bozsun derken yine korku tünelinde tanıdık bir canavara selam verirsiniz.
Margaret Atwood ise bu distopyaların tümüne eleştirel bir gözle Başka Dünyalar adlı kitabında değinir.
Her distopyanın içinde az da olsa bir ütopya, aynı şekilde ütopyaların da distopya içerdiğini söyler. Kurgudan gerçeğe döndüğünüzde de her iyiliğin içinde bir kötülük, her kötüğülün içinde bir iyilik barındırdığını görürsünüz. Süper kahramanların gezegenlerinde soluklanırken size Atwood sohbetiyle eşlik eder.
Distopyalar ya da bilimkurgu ile bambaşka dünyalarda sona yaklaştığınızda soğuğu iliklerinize kadar hissetmiş, yerçekimsiz ortamda tepetaklak olmuş, hayvanların da konuşabildiğine şahit olmuşsunuzdur. Okuduğunuz kitap dalından koparılması yasak bir elmaya dönüşürken parmaklarınızın arasındaki yapraklarıyla ona dokunmanın hazzını hissetmişsinizdir. Kitapların yakılıp yok olduğu yerde sarsılmış, külleri ardından yas tutmuşsunuzdur. Aklınıza sızan gün ışığı her zaman gördüğümüz ışık değildir artık. Gözlerinizi kısıp bakmaya çalışırken kitap kapağını kapatıp aydınlanmanın parlaklığına gülümsersiniz.
İrem SEVAL
İrem SEVAL/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 18 Aralık 2021