Robert Louis Stevenson.
Robert Louis Stevenson, 1850-1894 yılları arasında yaşamış İskoçyalı şair ve romancıdır.
1881 yılında kaleme aldığı Define Adası romanı, yalnızca çocuklar için soluk kesici bir serüven öyküsü olmakla kalmamış, insan ruhu, ahlakı ve
davranışlarının çelişkili yönlerini ve ardında yatan belirsizliği irdeleyen yaklaşımıyla yetişkinlerin de bir solukta okuduğu başyapıt örneği sayılmıştı.
Define Adası herkesi büyüleyen masalsı anlatımıyla, çizgi romandan sinemaya bir çok alanda en çok uyarlanan edebiyat yapıtlarından biridir.
Tıpkı Dr. Jekyll Ve Bay Hyde gibi…
Bu eser yayımlandığı tarihten bugüne pek
çok alanda uyarlaması yapılmış bir hikayedir.
_Mr._Hyde
Bilim kurgu edebiyatının ilk örneklerinden sayılan R. Louis Stevenson’ın Dr. Jekyll and mr Hyde adlı eseri, ‘Bir bedende iki farklı ruh’ motifi ekseninde alegorik dille oluşmuş bir eserdir.
Avrupa, 18. yy sonlarında bir kişilik bölünmesi yaşamış, Nitekim bu durum sanayi devriminin ardından, kendilerini alıkoyamadıkları emperyalist ve sömürgeci kötülüğün ruhlarında açtığı bir uçurumdan kaynaklanmıştı.
Bununla beraber bu uçurumun insan doğasına sunduğu iyilik ve kötülüğün iç çatışması,
Britanya’da Victoia dönemi kültürüne damgasını vuran kavramlardan biri olmuştu – ki, 1886 yılında Londra kitapçılarında kötülük sorunu, önemli başlıklar getiren bir hikaye adı duyurmuştu.
O ad şüphesiz Dr Jekyll and Mr Hyde’dı.
Dr. Jekyll, dürtülerini ve zevk aldığı şeyleri toplumsal normlara sadık kalmak amacıyla gizleyerek ve sürekli karanlık yanını baskılayarak kusurlarının azaldığı yanılgısına düşüp, O’nu “o” yapanın aslında dürtülerinin dayatıcılığı olduğundan habersizdir.
Dürtüleri tarafından gittikçe ezilmeye başlayan Dr. Jekyll içsel sancılarının sonucunda çareyi bir iksir icat ederek bulur. Bu iksir, Jekyll’ın tüm
kötücül yanlarını farklı bir kimlikte, farklı bir insan olarak ortaya çıkarıyor, Henry Jekyll iken dışa vuramadığı bastırılmış duygularının isteklerini gizlemeden, korkmadan yapabilmesini sağlayan kabuk oluşturuyordu.
İksir geçici süreliğine, onun iç içe geçmiş parçalarını zorla ayırıp ortaya; garip görünüşlü,
biçimsiz, çirkin ve vahşi bir alter ego çıkarıyordu. İçinden çıkıp gelen bu yeni suretin ve kimliğin adı Edward Hyde’dı.
Henry Jekyll bir bedende iki insan benliğinin var olduğunu düşünen ve hayatının neredeyse yarısına kadar içindeki diğer benliği, Edward Hyde’ı, sürekli baskılayarak ve tanımadan yaşamış bir insandı.
“Bu benliklerin her biri farklı kimliklerde barınabilseydi o zaman hayatın katlanılmaz olmaktan çıkabileceğini; vicdansız olanı,dürüst ikizinin arzuları ve vicdan azabından kurtularak bildiğini okuyabileceğini; vicdansız olanı da, haz duyduğu iyi şeylerle uğraşarak ve yabancısı olduğu bu kötülük yüzünden artık utanca ve pişmanlığa boğulmadan, kendi yolunda kararlılık ve güvenle dimdik yürüyebileceğini düşünüyordu.
”Edward Jekyll’ a göre bu iki uzlaşmazın birbirine bağlanmış olması, insanlığın tepesine çökmüş bir lanetti.
Peki, bunlar birbirlerinden nasıl ayrılacaklardı?
Ruhunun kötücül ve sapkın yanlarının dışavurumunu gerçekleştirecek ikinci bir
beden ve suret sağlayacak bir iksir hazırlayacaktı.
İçindeki tüm kötücül arzu ve istekleri bir mevcudiyet haline getirecek o iksiri hazırlamak için gösterdiği tüm çaba, yalnızca özgürce bu isteklerini doyurabilecek olması değildi; aynı zamanda vahşice işlenecek herhangi bir suçun ardından, yatağında Jekyll olarak uyandığında Hyde’ın günahlarından dolayı kendi vicdanının sorumlu hissetmeyecek olmasıydı.
Fakat ne ki Jekyll’in, vicdanını öldürerek bile olsa toplumdan kaçamayacağını anlaması uzun
sürmeyecekti.
Kendisini dizginleyen bir iç sese sahip olmadan, sokaklarda istediği gibi dolaşan Hyde bir cinayet işleyecek ve Hyde’ı vesayeti altına aldığı bilinen Jekyll, Hyde’ın günahlarından dolayı hedef olmaya bu şekilde başlayacak. Yalnızca bu da
değil, artık doya doya beslenip serpilmiş olan salt kötücül yan; kendisine göre iyi bakılmamış, ezik ve yorgun diğer yana baskın gelmeye başladığında eskide yalnızca istediğinde Hyde olan Jekyll bu dönüşümleri de kontrol edememeye başlayacak.
Hyde’ın yaptıkları Henry Jekyll için acı verici olmaya başladığında dostları ondan bir
bir uzaklaşmış ve Dr. Henry Jekyll kendisini sefalet içinde bulmuş olacaktı.
Jekyll, Hyde’ın hakimiyetine son vermesi gerektiğine karar verecek fakat kontrolü artık iyice kaybettiğinden bunun ancak Henry Jekyll’ı yani kendisini öldürerek mümkün olabileceğini düşünecekti…
Böylelikle Hyde’da ölecekti, nihayetinde Hyde, Jekyll’ın bilinçaltının oluşturduğu bir kimlikti…
Tüm bu kargaşayı, yaşadığı sefalet ve hüsran
duygularını, Henry Jekyll, yazdığı mektupta, günahkarların birincisiysem acı çekenlerin
de birincisiyim, diyerek aktarır ve tüm hikayeyi de aslında bize özetler.
Nobel ödüllü ünlü Latin Amerikalı yazar, Mario Vargas Llosa, insan zihninin karanlık
köşelerini ilk keşfedenin ‘edebiyat’ olduğunu söylerken, Stevenson’ın Dr. Jekyll and Mr
Hyde’da ne yaptığının ipuçlarını da verir bize:
“…Edebiyatın gerçek dışılıkları, edebiyatın yalanları, aynı zamanda en gizli insan
gerçekliklerinin kavranmasına yarıyor. Edebiyatın açığa vurduğu gerçekler, her zaman
o kadar iç açıcı değil; bazen, romanların ve şiirlerin aynasına yansıyan imgemiz, bir
canavarın imgesi. Marquis de Sade’ın düşlediği dehşet verici kasaplıkları ya da Sacher-
Masoch ve Bataille’in ilençli kitaplarındaki kıyımları ve yabanıl kurbanlıkları
okuduğumuz zaman, aynadaki canavar imgesini daha iyi görürüz. Gördüğümüz bazen
o kadar iğrenç ve ürkünçtür ki, dayanılmaz olur. Yine de bu kitaplarda anlatılanların en
kötü yanı kan, aşağılama ve kahrolası işkence tutkusu değildir; en kötüsü, bu şiddet ve
aşırılığın bize yabancı olmadığını, bunların insanlığın derinlerinde yatan bir parçası
olduğunu keşfetmemizdir. Bu saldırgan canavarlar, varlığımızın en saklı oyuklarında
gizlidirler; yaşadıkları karanlığın içinde kendilerini göstermek, ussallığı bir arada
yaşamayı dahası yaşamı yok eden azgın isteğin saltanatını dayatmak için uygun
zaman kollarlar. Ne var ki, insan zihninin bu karanlık köşelerine ilk giren, insan zihnini
biçimlendiren bu gizli gücün yıkıcılığını ilk keşfeden bilim olmamıştır. Bu keşfi
edebiyata borçluyuz. Edebiyatsız bir dünya, ivedilikle görmemiz gereken bu korkunç
derinlikleri doğru dürüst göremezdi.”
(Edebiyata Övgü, Mario Vargas Llosa ve Carlos
Fuentes, 2014, “Neden Edebiyat”, M.V Llosa)
PSİKOLOJİK BAKIŞ
Psikolojik açıdan değerlendirildiğinde Hyde’ın daha önce hiç gün yüzüne çıkmamış kötücül doğasının dışavurumunu sağlayan ilaç/iksir sayesinde, insanın ‘bilinmeyen’ tarafı ile mücadelesinin ön plana çıktığı bu nokta, kitap
yayımlandıktan birkaç yıl sonra Freud’un bilimsel açıklamalarıyla doğrulanacaktı.
Freud, insan zihniyle ilgili birçok teori ortaya atmış ve birçoğunu bilimsel metotlarla tasdiklemeyi başarmıştır. Kendimizi tanıma yolculuğumuzda kullanacağımız, Freud’un önemli bir katkısı şudur; binlerce yıldır süregelen düalizm temasının eşiğinde, Stevenson’ın romanından birkaç sene sonra, insan
aklını bilinç ve bilinçdışı olarak ikiye ayırmasıdır.
Bilinç, algımızdan ve farkında olduğumuz düşüncelerden oluşuyor. Diğeriyse
daha eğlenceli bir yer: Bastırılmış anılar, derin korkular, toplumun kabul
etmeyeceği cinsel arzular, güç istemi ve bencil güdülerle dolu.
Hyde’ın, hangisinin dışavurumu olduğunu tahmin etmişsinizdir.
Aynı zamanda Dr Jekyll’ın bu garip davası ‘manik depresif’,”Bipolar bozukluk”
hastalığının önemli bir örneği olarak sayılır.
Kahramanın dönüşümü, zaman
zaman bir arada bulunan zıt ruh hali, enerji seviyesinin dengesizliği ve davranışsal bozukluk durumlarının ortaya çıktığı bipolar bozukluğun temel özüne benzer…
Bununla birlikte, hikayenin kapsamlı bir incelemesi yapıldığında, bipolar bozukluğu anımsatan Jekyll’ın ‘Hyde’ dışavurumunun psikolojik özellikleri klinik olarak tespit edilmeden nasıl varsayıldığını göstermektedir.
Bununla birlikte, Dr. Jekyll and Mr Hyde hikayesi, sanatın bilimin önüne geçtiğini gösteren muhteşem bir sezgi vakasını temsil eder.
Bipolar bozukluk bireylerin iyi ve kötü algılarını etkilemez, ancak; hastaların ruh halini, enerji seviyelerini, uyku-uyanıklık döngüsünü, fiziksel aktivitelerini, benlik saygısını, bilişini, dürtüselliğini etkiler. Dr. Jekyll’ın Bay Hyde’a dönüşümlerini analiz ederken, bipolar bozukluğu olan bireylerin depresif ataklar sırasında -Jekyll’ın davranışlarına benzeyebilecek bastırılmış güdülerin etkisi sonucunda-yüksek potansiyele sahip zevkli aktivitelere (Hyde’ın aktiviteleri) katılımı olası
bir beklentidir.
(Dell’Osso, B., & Ketter, T. A. (2015). Clinical Observations About The
Strange Case of Dr. Jekyll and Mr. Hyde in Relation to Bipolar Disorder. Academic
Psychiatry, 39(5), 607–608.)
Stevenson, bu hikayeyi kendi gördüğü kabuslarından esinlenerek oluşturmuştur. Olay örgüsü Victoria döneminin gölgesinde oluşsa da, günümüzün toplumsal ve psikolojik kaygılarına da denk düşüyor.
İnsanın niteliği zamana, mekana ve değerlere sinerek çağın temel niteliğini belirlerken, zaman içinde insanla ilgili tüm bu kavramlar da insanın ve çağın niteliğini belirliyor. Her ne kadar çağımızın değiştiğini düşünsek de insanların değiştiğini söyleyebilmek çok zor olur. Değişimin kaçınılmazlığı bir gerçektir, ama değişen insan doğası değil sadece dış koşullardır.
19. yy’ın sonlarında yaşayan Jekyll ve Hyde, 21. yy insanlarının arasında da kendini göstermektedir.
Dr. Jekyll aslında tüm insanlıktır, bizden farkı ise içindeki diğer benliği bastırmayıp olduğu gibi kabul etmesidir.
İçimizdeki birçok ‘hayvansı, aykırı, ayıp, ahlak dışı ilkel dürtüleri, en azından en saklanması gerekenleri, yaşadığımız toplumun kurallarına, kamu düzenine uyum sağlamak amacıyla bastırıyoruz.
Bugün değişmeyen insan doğasının yanında hala toplumların yarattığı bireyleriz. Bunun sonucunda Edward Hyde kadar kötücül olmayan, aslında topluma zararsız olsa bile zararlı olduğuna inandırıldığımız düşüncelerimizi, dürtülerimizi yaşamaya açıklamaya korkuyoruz.
Belki de sadece içimizdeki Hyde’ı tanımaya yeterince cesaretimiz yoktur.
Cesaretimiz varsa bile içimizdeki Hyde ile yüzleşmek için elimizde Jekyll’ın etkili iksiri bulunmamaktadır.
Zeynep HALAT
Zeynep HALAT/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 09 Mayıs 2021