Misal Sen Pergelmişsin Dostum…
“Eskinin besili ve tam olgunlaşmış sohbet meyvelerinin yerini, artık seri sera üretimi “ham” oluşumlar alıyor.”
“Mesela” diye başlanır ya hani…
Hayal gücümüzün aralanmış dudağına minicik bir öpücük kondurulmaya hazırlanılmıştır.
İmgelemimizin cibinlikli yatağının tülleri tatlı bir esintiyle havalandırılmaya çalışılır.
Hah işte!
Artık o “mesela”lar öyle değil. O etkileri amaçlamıyor!
O naif günler çok eskilerde kaldı dostum.
Bak günümüz jargonundan söyleyeyim:
“Ah? işte o, yok işte! olsa dükkân senin”
Artık örnekler verirken bile, zarafet ve nezaketi bir tarafa bıraktığımız günler bu günler…
Daha kestirmeden ve daha sert düşünüyoruz.
Ne lüzumu var ki kıvranmanın?
Değil mi ama!..
***
“Kıvranmak” diye adlandırdım değil mi?
Tam olarak böyle görülüyor nezaket arayışları..
Bir insanın karşısındakinin zihnini pamuklara sarması ve onu örselemeye sakınarak kelam etmesi, artık çok gereksiz.
Günümüzde ne var biliyor musunuz?
Bozdoğan su kemerine, İkinci Dünya Savaşı yıllarında bir evsizin yazdığı dizeler gibi algılanıyor biteviye dönen dünya…
“Muhabbet için zaman az / uyunmaz!..”
Ama muhabbet için zaman bu sefer gerçekten az… Ne uyunur, ne de rüyası görülür. Dolayısıyla da dimağlarımız savruk ve yorgun.
***
İnsan ilişkileri ve iletişimler öyle hızlı bir çevrimde ilerliyor ki, önce sohbetler cılızlaşıyor.
Eskinin besili ve tam olgunlaşmış sohbet meyvelerinin yerini, artık seri sera üretimi “ham” oluşumlar alıyor.
Çilek hayaliyle oturuyorsun sohbete; aldığın lezzet ise, terliğinin kauçuğunu dişlemek ile benzeşen bir damak burkulması…
***
Hemen hepimiz değiştik.
Yeni ve hızlı bir dünya, bize yeni ve hızlı tüketilen cümleler öğretti.
Çok düşünülmeden sarf edilen alelacele sözlerle sürdürüyoruz artık ilişkilerimizi.
İnsan iletişimin vazgeçilmezi metaforlar da nasibini aldı elbette bu gidişten.
Artık metaforu filan çok beklemeyelim, akla ilk gelen imajı gönderelim gelsin.
“Mesela” diye başlayalım… sonra koyverelim…
***
Hayatlarımızın merkezinde daha çok bizler varız.
Çevremizi sınırlayan ve başkalarının girmesine izin vermeyen artık bizzat bizleriz.
Orada herkes biz istediğimiz sürece var oluyor.
Üstelik gitgide bir miktar kozalarımızın içine de gömülüyoruz…
Steriliz… ve de maşallah, bizler böyle çok güzeliz(!)
İşte dostum,
Artık merkezde durup kendi çevreni ve kendi sözlerini belirleyen sensin. Kendi fanusunun sınırlarını sen çizmişsin.
Diyelim ki mesela sen?..
Hah! Pergelsin!
Dr. A. Erhan AYBERK