Ahmet Rasim’den Salah Birsel’e; Yenikapı çay bahçelerinden, Gümüşsuyu Cennet Bahçesine…
Semaverli ve ince belli bardaklı bir “Kahvehaneler Külliyatı”
Pandemi yasaklarının bize kıymetini derinden anımsattığı bir’ Çay Bahçeleri Anlatımı’…
İstanbul’da Çay Bahçeleri
Çay, ülkemizde sevilen bir içecek olarak itibar bulduktan sonra, özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında ve yirminci yüzyılda, İstanbul’da çayhaneler ve çayevleri açılmıştır. İstanbul’un ilk çayhaneleri ve çaycıları hakkındaki bilgileri Ahmet Rasim ve diğer bazı yazarların anlattıklarında buluruz. Salah Birsel de Kahveler Kitabı’nda çayhanelere geniş yer ayırır. Kahvenin yaygınlaştığı yıllarda açılan ve günümüze kadar uzanan kahvehanelerin yerini son iki yüzyılda zaman zaman çayhaneler ya da çayevleri almıştır. Bunun nedenleri arasında, çayın kahveden daha ucuz ve teminin daha kolay bir içecek olmasıdır. Geçmişte yaşanan kahve kıtlıkları da kahvenin çay kadar yayılmasını önlemiştir.
Kapalı mekânlardaki çayhaneler ve çayevlerinin yanında, başta İstanbul olmak üzere, yaz mevsimi uzun olan yerlerde açılan çay bahçeleri de bizdeki çay kültürünün bir parçasıdır. Çay bahçeleri günümüzde de varlıklarını sürdürmektedirler.
Küçük bir kulübeden ibaret olan çay ocağı binasının önündeki bahçeye masalar, sandalyeler, bazı yerlerde hasır iskemleler konur ve sıcak yaz günlerinde toprak, beton, ya da taş döşeli zemin sulanarak serin tutulmaya çalışılırdı. Bahçe, bol ağaçlı ve asmalı, çardaklı olurdu. Böylece doğal bir serinlik elde edilirdi. Bunun yanında, rüzgâr alan yerlerde, zaman zaman, püfür püfür esen rüzgârdan da yararlanılırdı. Türkiye’de çay bahçeleri, yerine göre daha çok, deniz, dere, ırmak veya göl kenarlarında ya da etraftaki manzarayı en iyi gören tepelerde kurulurdu.
1964 yılından itibaren İstanbul’daki çayevlerini, daha doğrusu çay bahçelerini tanıdım. Öğrencilik yıllarımızda, serin bahçesinde oturup ders çalışırken çaylarımızı da yudumladığımız Yenikapı’daki çay bahçelerinin yerlerinde şimdilerde bambaşka binalar, tesisler var. Kışları da camlı ufak kapalı mekânlarında yer bulabildiğimiz bu çay bahçeleri, altın yıllarını 1950-1980 yılları arasında yaşadılar. Çay bahçelerinde çaylar, daha çok semaverlerden içilirdi. Çay ocağında hazırlanan semaver masaya konur, ince bel bardaklara demlikten dem, semaverden de kaynamış su doldurulur, dem ve su bitene kadar çay içilirdi.
İstanbul’un 1960’lı yıllardaki gözde çay bahçelerinden biri de Gümüşsuyu’ndaki Cennet Bahçesi’dir. İki terastan oluşan bu bahçeden İstanbul ve Boğaz ta Üsküdar ve Kadıköy’e kadar çok güzel görünürdü. Maçka’daki Taşlık Çay Bahçesi de, Boğazı çok güzel gören bir yerdeydi. Emirgân’daki çayevlerinin manzaraları yanında çayları da ünlüdür. Kadıköy yakasında, Kalamış ve Fenerbahçe’de bulunan çay bahçelerini de unutmayalım. Onlar tarihe karıştı.
Günümüzde, Fenerbahçe yarımadasındaki bahçe düzenlenmiş ve büyük bir bölümü çay bahçesi haline getirilmiştir. Bostancı’dan Pendik’e kadar uzanan sahil şeritinde de yer yer çay evleri ve çay bahçeleri açılmıştır.
Anadolu yakasında, Boğaz’da, deniz kenarındaki çay bahçelerinin içinde Kanlıca’dakiler halâ yerlerini korumaktadırlar. Orada çay içildiği gibi, pudra şekerli Kanlıca yoğurdu da yenirdi.
Çamlıca tepesindeki çayevi ve çay bahçesi uzun yıllardan beri İstanbul’luların, özellikle tatil günlerinde, ziyaret ettikleri mekânlardandır. Günümüz’de, Üsküdar ve Salacak sahillerinde, Kadıköy’de, İskele yanında, Moda’da ve daha bir çok yerde çay bahçeleri vardır. Bazılarında hasır iskemleler ve küçük masalar da bulunmaktadır.
Eyüp’teki Piyer Loti Kahvesi ise aynı zamanda bir çayevidir. Vaktiyle Piyer Loti’nin severek oturduğu bu yerden Haliç çok güzel görünür.
Şehir Hatları vapurları da İstanbul’un çok özel çay mekânlarındandır. Yazın, güvertede, açıkta, temiz havada, İstanbul’un, Boğazın eşsiz güzelliklerini seyrederken tavşan kanı bir çayı yudumlamanın keyfine diyecek yoktur. Kışın ise salonlarda, pencereden karlı ya da yağmurlu bir havayı seyrederek çayınızı içersiniz. Bu vapurların çay ocakları ve her seferinde taze demlenmiş çayları ile yolculara servis yapan beyaz ceketli garsonları vardır. Bazen vapurun girişinde, simit de satılır. İsteyen simit yerken çayını da yudumlar. Çay tiryakisi vapur müdavimleri bu çayların buruk lezzetini bilirler. İstanbul Boğazında kuğu gibi süzülerek yol alan Şehir Hatları Vapurları, İstanbul halkı tarafından çok sevilmiş, adeta şehrin sembolü olmuşlardır. Daha ziyade kuzey ülkelerinin soğuk ve fırtınalı denizleri için yapılmış olan, her tarafı kapalı deniz otobüslerine bir türlü alışamadık. Biz oyumuzu, güvertesinde tavşan kanı çayların içildiği Şehir Hatları Vapurları’ndan yana kullanıyoruz.
İstanbul’da, çarşılarda ve iş hanlarında, esnafa ve diğer çalışanlara çay vermek için, hanlarda, genellikle merdiven altlarında, çarşılarda ise küçük dükkânlarda çay, kahve, meşrubat satılan çay ocakları son yıllarda çoğalmıştır. Buralardan telefonla çay ısmarlanır. Yirmi yıl kadar önce ise özel megafon sistemleri ile haberleşerek çay ısmarlanırdı. Bazı çay ocaklarında bir masa, bir kaç iskemle veya sandalye bulunursa da bu yerler genellikle dışarıya servis yapmak içindir. Küçük mekânları da ancak buna olanak sağlar.
İstanbul’da, son zamanlarda, bazı çay dükkânları açılmaya başlandı. Bu dükkânlarda çeşitli ülkelerin siyah ve yeşil çayları satılmaktadır. Örneğin, İstanbul’da, Nişantaşı’nda açılan bir çayevinin sahibesi, dükkânında elliden fazla çay çeşidi bulunduğunu söylemiştir. Bu çayevlerinde, müşterilere çay servisi yapmak için küçük de olsa mekanlar vardır. Çay keyfi ve sohbeti için hazırlanmış mekanlar. Çayevi sahipleri, evlere çeşitli çayları gönderen servisleri olduğunu da söylemektedirler. Bu dükkânların bazıları ise çay ve kahve dükkânı olarak hazırlanmışlar. Dükkânın içerisinde çay ve kahve köşeleri ayrı ayrıdır. Çay ve kahveyle ilgili eşya ve kitaplar da bu dükkânlarda satılmaktadır. Günümüz’de, İstanbul’da, özellikle Kadıköy’de, Bağdat Caddesi’nde, tabelalarındaki yazılara göre, bazı yabancı ülkelerde bulunan firma ve markaların, “Coffehouse” adı verilen geniş mekânlı “kahve evleri” açılmaktadır. Bunların bazılarının önlerindeki bahçeler de, üstleri kapatılıp açık hava mekânı olarak kahve evine eklenmektedir. Buralarda tüm kahve çeşitlerinin yanı sıra çay çeşitleri de müşteriye sunulmaktadır.
İstanbul başta olmak üzere, ülkemiz çay kültürü değişerek gelişmesini sürdürmektedir. Çay milli içeceğimiz olmuştur. Türkiye’de sudan sonra en çok çay içilmektedir. Çayın günlük yaşamımızda önemli bir yeri vardır. Eskiler ne güzel söylemişler:
Es sohbet ü bila çay
K’es sema-i bila ay.
Yani : “Çaysız sohbet, aysız gökyüzü gibidir.”
Çaylı sohbetleriniz bol olsun.
Not: Türk çay kültürü konusunda daha fazla bilgi için şu kitabımıza bakılabilir: Mustafa Duman, Çay Kitabı, Türk Kültüründe Çay, Kitabevi Yayını, İstanbul, 2005
Dr. Mustafa DUMAN
Dr. Mustafa DUMAN/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 28 Aralık 2020