Amerika’yı Hollwood’tan Tanıdığınızı Sanırsanız…
Amerika’da Birleşik Devletler Başkanı olan şahıs seçim yenilgisini bir türlü kabul etmemiş, görevi bırakmasına iki hafta kala Beyaz Saray’ın yakınlarında ülkenin dört bir yanından gelen binlerce kişinin katıldığı mitingte “Buradan Capitol’e (Kongre Binası) gideceğiz ve ülkemizi geri alacağız” demişti. Mitinge katılanlar da gidip 3 kilometre ötedeki Kongre’yi basmıştı. Ne vardı bunda şaşılacak?
Ama yine da yayınlarda ve tepkilerde bir şaşkınlık hakimdi. Amerikan Kongresinin basılmasıyla ilgili olarak bütün dünyada ve o arada Amerika’daki medya organlarında yapılan yayınlarda ana tema şuydu:
“Nasıl olur da Birleşik Devletler’de şeklen ve mecazen demokrasinin mabedi sayılan kongre binası basılır; bina içinde şiddet ortaya çıkar, insanlar ölür, vandalizm boy gösterir?” Hollywood, Amerikan Kongresi’nin sıradan insanlar tarafından basılmasına dair bir film çekmemişti ki… Amerika’yı, özellikle halkını Hollywood filmlerinden tanıdığınızı zannederseniz bu saçma soruyu sorar ve bunun üzerine yayın yaparsınız, tepki koyarsınız. Amerikan halkı bile büyük çoğunlukla kendisini Hollywood’tan tanıdığını zannediyor. Amerika da dünya da, bu ülke sosyolojisini tanımak için Hollywood’u yeterli görüp Amerikan halkını gerçek yüzüyle tanıtan yazarlara başvurma gereği hissetmedi. Amerika’yı yazarlarından tanıyan Amerikalıların oranının yüzde 10 olduğu belirtiliyor. Aynı durum dünya için de geçerli.
Amerika; William Faulkner, Scott Fitzgerald, Ernest Hemingway, John Steinbeck ve Herman Merville gibi yazarların eserlerinden, romanlarından tanınsaydı son Kongre baskını bu kadar şaşkınlıkla karşılanır mıydı? Sanmıyorum.
Bir de Alexis de Tocqueville var. 19’uncu yüzyılda Amerika’ya gidip araştırıp gözleyip yazdığı, 1838’de ilk cildi, 1850’de ikinci cildi basılan “Amerika’da Demokrasi” adlı eseri, literatürde yerli yerinde duruyor. Türkçe’ye de çevrilen bu eserin hala Amerika, Amerikan halkı hakkındaki en isabetli araştırmalardan biri olduğu belirtiliyor.
Tocqueville’in gözlem, analiz ve sentez yeteneğinin üstünlüğünü belirtmek için şu tespitini vermekle yetiniyorum: Sözkonusu eserinde 20’inci yüzyılı, Amerika ile Rusya’nın çekişmesinin şekillendireceğini belirtmiş. Alexis de Tocqueville’in varlığını 10 yıl önce NTV’de moderatörlüğünü yaptığım bir programda öğrenmiştim.
Programın adı “Gerçek Orada Bir Yerde” idi… Katılımcıları ise Şerif Mardin, Murat Belge ve Gündüz Vassaf’tı… Programdaki bölümlerden biri de “Bilinmeyen Amerika” başlığını taşıyordu. Nasılsa CD’si bana verilmiş ve bende saklamışım. Son olaylar üzerine izledim ve o programda Amerikan Kongresi’nin basılmasına karşı gösterilen şaşkınlık tepkisinin saçmalığını açıklayacak yanıtlar buldum. Alexis de Tocqueville’i de Holywood’un gerçek Amerika’yı tanıma tembelliğine yol açmasını da dile getiren rahmetli Şerif Mardin ve yayında yanı başında oturan Gündüz Vassaf’tı…
Küçük Diktatoryalıların Ülkesi Amerika
Programı yeniden izlerken katılımcıların söylediklerinden çıkardığım notları paylaşmayı yararlı görüyorum.
-Amerika’da dinsel teokrasiler, küçük diktatoryalar vardır.
-Amerika’da hem dini özgürlük vardır. Hem de dini baskı vardır.
-Amerika’da silah edinme ve taşıma serbestisi, gerektiğinde devlete karşı ayaklanma olasılığı için anayasaya konulmuştur.
-Amerikalılar köle olarak eşit olmayı, özgür olarak farklı olmaya tercih ederler. (Bu söz Tocqueville’ye ait)
-Amerikan iç savaşı büyük bir travmadır ve etkisi öyle birkaç yüzyılla geçecek gibi değildir. İç savaşta 620 bin kişi ölmüştür.
İç Savaş Bitmiş miydi?
Nitekim, Kongre baskını sırasında binanın içinde Amerikan İç Savaşı’nda Güneylilerin yani Konfederasyonun bayrağı da boy gösterdi. Hem de anın cilvesi bir kareyle sembol fotoğraflardan biri ortaya çıktı. Kongre binası içinde Konfederasyon bayrağını taşıyan adam, Amerikan yasama organında kölelik kaldırılırken köleliğe karşı görüşün başını çeken sonra da bir kölelik yanlısı tarafından dövülerek kötürüm bırakılan Senatör Charles Sumner’in (1811- 1874) portesinin önünde fotoğraflanmıştı.
Kongre Binasında Teksas Tommiks
Amerikan halkının kodlarında yatan tarihi kalıntıyı gösteren bir başka sembolik fotoğraf da bizim televizyon sunucularının kıyafetine bir türlü anlam veremediği bu nedenle yayınlarda “bu boynuzlu da neyin nesi?” diye konuklara sorduğu şahsı yansıtıyor.
Bu şahsın ve arkadaşlarının üzerindeki postlar dikkat çekmiştir. Bu giyiniş, Amerika’ya ilk yerleşenler arasında yer alan; postları için hayvan avlayan ve kanun, nizam, otorite tanımayan avcıları temsil ediyor. “Biz o dönemi istiyoruz” diyorlar yani. Aşağı yukarı öyle bir Amerika talep eden Çay Partisi’nin bir dönem seçimlerde ne kadar etkili olduğunu hatırlatırım.
Twitter’da bir vatandaşımız ne güzel yakalamış. “O Çelik Bilek” diyor ve ekliyor: “Ama yanında Şarapçı yok!”
Oğuz HAKSEVER/Gazeteci
OğuzHAKSEVER/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 10 Ocak 2021