Çok kızıyorum, çook !
Yaşlılığın ne demek olduğunu, yaşlanınca anlıyor insan.
– Amca bey
– Yaşlı amca
– İhtiyar amca
– Şu yaşlı adam
– Tonton ihtiyar
diye tanımlamaya başlıyorlar.
Karşınızdaki için ancak görüntünüzle bir anlam ifade ediyorsunuz. Zaten başka bir şeyinizi de merak etmiyorlar.
Varsa yoksa kır saçlar, yüzünüzde elinizde teninizde kırışıklar, hafif öne eğilmiş bir duruş, çekilmiş dudaklar, sarkmış göz kapakları ve yanaklar. Oysa bu değişimlerin gerçekleşmesi için geçen o yıllarda ne yaşamlarınız saklı.
Üniversite yılları, sınavlar, notlar diploma, hayata atılırken bunlar ne kadar önemliydi halbuki.
Sporda ulaştığınız başarılar, arkadaşlarınız arasındaki popülerliğiniz, evlenirken eşinizin ve ailesinin size verdiği değer.
Siz, minik minik çocuklarınızın gözünde dev bir koruyucu olarak onlara güven ve huzur veriyordunuz.
Eğitim ve iş hayatının bileşimi ile sağlanan yaratıcılık ve yönetim başarıları sizi ardı ardına ödüllendiriyordu.
En tepeye çıktığınızda bir anda
– Bey amca, diye seslenmeleri,
Sizden,
– Şu kır saçlı yaşlı adam,
diye söz etmeleri, sizin o uzun geçmiş yıllardaki tecrübelerinizi, bilgi birikimlerinizi alıp rafa kaldırıyor.
Hala çok şey yapabileceğinizi düşündüğünüz anda bir de bakıyorsunuz ki koruma altına alınan tarihi eser muamelesi görmeye başlıyorsunuz.
Bazı şeyleri düzeltmeye çalışsanız, ne yapılması nasıl yapılması gerektiğini anlatmaya çalışsanız çocuklarınızın bile sizin bilgi birikiminizden ne kadar habersiz olduklarını görürsünüz.
– Tamam baba merak etme, sen rahatına bak, ben gerekeni yaparım. O dediğin eskidendi.
İşte sizi tam da kızdıracak sözler bunlardır.
Dedim ya,
– Çok kızıyorum, çook…
Ama ne fayda! Yaşlıların değerini ancak öldüklerinde anlıyoruz. Aynı bu salgın günlerinde kaybettiğimiz aile büyüklerinin ardından üzüldüğümüz ve ifade ettiğimiz gibi.;
– Çok değerli bir insandı, erken yaşta kaybettik.
Sedat ÜRETEN/Gazeteci-ABD
sedatüreten/kentekrani
www.kentekrani.com 25 Aralık 2020