Hastalık da Aşı da Çin’den
Yıllarca önceydi.
Şangay, yeni yeni yıldızı parlamaya başlayan bir şehirdi.
Şehre gelmeden evvel kültür hakkında biraz fikrim vardı.
Malum hangi ürünü açsanız “Made in China”. İnanamıyorsunuz, bu adamlar bu kadar çeşidi hatta pazarda ne kadar ürün ya da marka varsa her şeyi bu kadar ucuza nasıl üretiyorlar?
Gerçekten gözünüzle görmedikçe bazı şeyleri algılamak zor. Ben bu ülkeye geldiğim ilk saatlerde önce trafiği gördüğümde biraz endişelendim; hatta çok ama çok korktum.
Trafikte kurallar var elbette, ama tanıyan da var tanımayan da…
Daha ziyade trafikte kuralları silmişler.
Yolları, araba ve insanlar kullanabileceği gibi bisikletli ve motosikletliler de kullanıyor ve kimin nerede, nasıl karşınıza çıkacağı belli değil.
Sanki hangi çeşit araç varsa tümü trafiğe girmiş!
Daha da vahimi sürücüler, sadece önlerine bakmak gibi bir alışkanlığa sahipler.
Evet, trafiği bu şekilde gözlemledim, ama yollarda çok da fazla kaza yok.
Artık araba kullanmaktaki ustalık mı yoksa fazla kurallar mı kaza getiriyor karar vermedim.
Sonradan tekrar düşündüğümde her yerde sonuç odaklı çalıştıkları kanaatine vardım.
Dikkatimi çeken diğer bir nokta da Çinlilerin ne kadar sakin olduğuydu. Bazen yakından yüksek sesle telefon konuşan bir Çinli geçebilir ya da iki Çinlinin konuşması gürültü gibi gelebilir.
Fakat kimse onlardan ciddi olarak sinirlenmez.
Bağırıp çağıran, kavga eden, saldıran bir Çinli görmemiştim etrafımda.
Bu arada, şehir insanı böyle olabilir, ama kırsal kesimdekiler nasıldır diye de düşünmüştüm.
Yine, “Made in China” konusuna dönersem adamlar şimdiki gelişmişliği gerçekten hak etmişler gibi gelmişti bana.
Karınca yuvası görüntüsünde bir çalışma izlemiştim.
Gece gündüz, “sınırsız”, “hayır’sız” bir çalışkanlık gördüm Sangay’da.
İşe bağlılar ve sorumluluklarının çok ama çok farkındalar.
Bir Çinli işine çok düşkün gerçekten. Uzun çalıştıkları için sosyal hayatları ve hobilerine vakit kalıyor mu? Sanmıyorum. Bu kısa ziyaretimde çalışmaya ve üretmeye programlanmış bir Çin fotoğrafı gördüm.
Orijinal ürünler imal edilse de kopya ürünler fazlaydı ve şikâyetçisi az değildi…
Ama yetkililerden Çin’in inovasyon ve Ar-Ge’ ye yatırım yapacağı bilgisini almıştık.
Kalitesiz, kopya veya ucuz ürün imajını yıkıp kendi markalarını yaratma ve küresel pazarda yerlerini almayı çok istiyorlardı.
Böyle tanınmaktan da rahatsız olduklarını hissettim. Fakat bununla beraber az da olsa özgün ürünler de olduğu bir gerçek ki, haksızlık olmasın.
Dünyanın fabrikası Çin yönetimi bundan sonra neler yapabilirdi?
Elbette ürün geliştirme ve tasarım çalışmalarını arttırarak büyümeyi hedeflemeliydi. Ve yeterince geniş teşviklerle yenilikçi çalışmaları hızla sonuçlandırmak gerekecekti.
Bunları gerçekleştirmeleri de zor değildi.
Gerekli iş gücü, mali kaynaklar, iş ahlakı, sorumluluk ve işe bağlılık zaten mevcuttu.
Bu önemli özellikleri saha da görmüştük.
Neden olmasındı?
Öte yandan, ortalama kişi başına gelirin çok yüksek olduğunu tahmin etmemiştik ama az gelir olsa dahi bunu yükseltip tasarruf yapabilme yaklaşımı ülkede yaşayanların genelinde vardı.
Ya da tasarruf yapma alışkanlığı eskiden gelen bir alışkanlıktı.
Çin geneli fakirlikten bugünlere geldiği için paranın kıymetini iyi biliyordu.
Harcarken de satarken de kazanmak zorunda olduğunun bilincinde olarak ticaret yapıldığı belliydi.
O zamanlar her ne kadar fazla miktarda üretim, satış ve dağıtım olsa dahi yine de ülkeye girdinin sürekli artmasına ihtiyaç vardı ki bunun en önemli nedeni ülkede sürekli büyüyen geniş bir nüfusu.
Her zaman bireysel veya kurumsal para kazanmaya ve üretime ihtiyaç olacaktı.
Bugün ise tüm dünya 2020 yılının başından beri Çin’den gelen bir virüsü konuşuyor, önlemler almaya, hayatta kalmaya ve salgını yönetmeye çabalıyor.
Dünyada halen 3. Faz çalışmaları yapılan aşı seçenekleri konuşuluyor, tartışılıyor ve analiz ediliyor.
Dünya Çin aşısının güvenilirliğini istişare ediyor.
Diğerlerine ya daha güvenilir olarak bakıyorlar ya da yapılan daha iyi tanıtımın etkisinde kalıyorlar.
Ancak toplumu etkileyen kriterlerden birisinin de “önyargı” olduğunu unutmamakta fayda var. Bu önyargı ile birlikte toplumda algı yönetimi yapan zararlı veya zararsız grupların da olduğunu ve sürekli bir algı yaratıldığını ayrıca müthiş bir bilgi kirliliğinin ortalıkta gezindiğini görmemek mümkün değil.
Toplum son zamanlarda başına gelen en kötü süreçlerden birini yaşarken mantıklı düşünememesi ve genel algıya kapılması da normal görülüyor.
O halde başka kriterlerle mi değerlendirmek yapmak lazım?
Dünya değişirken, belki bazı beklenmedik gelişmeler oluyor ve bizleri de etkiliyor.
Kimi ülkeler pazarlamaya kimi ülkeler ise ürün geliştirmeye yatırım yapıyor.
Dünya bu şekilde evrilirken inandıklarımız acaba doğru mudur diye düşündük mü?
Tabii ki, bilimsel yöntem ve sonuçlar burada en önemli kriter olmakta. “Algı”, “Ön Yargı”, “Bilgi Kirliliği” gibi faktörleri bırakıp yöntem, süreç, bulgular, veriler, üretimde kullanılan kaynaklar ve üretim metodu gibi karar değişkenlerinin değerlendirilmesi daha olumlu bakış açısı olmaz mı?
Doç. Dr. Arzu BALOĞLU
DOÇ Dr. ArzuBALOĞLU/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 14 Aralık 2020