Yaş almanın dayanılmaz hafifliği: 27 Ekim
“Ülkemin tüm yaşsız ve üretken kadınlarına”
Yine bir 27 Ekim geliyor.
Bilmem kaç senedir bu tarih yaklaşırken çok enteresan duygularla doluyorum.
Coşkuyla, o gün arzu ettiğim her rolde oynuyor oluyorum.
Ama hiç büyümden, eskimeden gidilen macera dolu bir otoban gibi.
İşte aylardan yine Ekim…
Ekim, benim sadece doğduğu ay değil ama yaşamdan en fazla zevk aldığım ay!
İnanılmaz bunaldığım, gitsin diye gün saydığım sıcak ve nemli yaz günleri bitmiş, yerini doğanın her rengini yansıtan bir ayna parıltısı ile romantik bir meltem esintisine bırakmış!
Ağaçlardan dökülen sarı yapraklara basarken duyulan hışırtı dalgın insanlar için reklam arası gibidir. Aniden kendine getirir. Üzerinize nazikçe düşen yaprakları silkelersiniz. Bir yandan da havanın değişen iklimi düşlerinizi bozabilir. Çiselemeye başlayan yağmurun hızı arttığında sakın endişelenmemeli. Bir yerde bekleyip bitişi görülmeden kaçmamalı. Neden mi? Ya gökkuşağı çıkarsa. Nasıl kaçırırsınız bu enfes doğa olayını. Ya çiçek kokusunu?
Gökkuşağına dalmışken bir yandan da doğadaki toprak kokusu gelir kulağa en tazesinden.
Sulanan bitkilerin ıslanmış parıltısı göz kırparken içinize doğa kokusunu derinden çekin. Bir daha yaşanmayacak gibi. Kulaklarda yavaşça çalınan melodi eşliğinde yaşamın tadını çıkartmak en doğrusu.
Sorunlar hiç mi yok hayatınızda. Hem de çok fazla. Ama ya zevkler, fırsatlar. Atlamamalı önümüze gelen güzelliklerin enerjisini. Görmekten kaçınmamalı ki aslında ne çok güzelliklere sahibiz.
Keşke 27 yaşına girseydim diye imreniyor muyum? Hayır, asla. Sanki o yıllardan daha iyi hissediyorum kendimi. Hayat daha mı keyifli, bana mı öyle geliyor, bilemiyorum. Sadece hayatın yükünü almış sırt çantam her geçen gün biraz daha ağır. Ben biraz daha yorgunum, umudumun azaldığı zamanlar da olmuyor değil ama daha sakin ve huzurluyum. Enerjim, yaşam hedeflerim hatta düşlerim daha da yoğun. Hayal dünyam öyle genişledi ki, kontrol edemiyorum.
Yapacak çok işler birikti, tek eksiğim zaman!
Yaşadığımız çağ hızla giderken o kadar kısa bir sürede yaş günü geliyor ki anlayamıyorum. Ne zaman bu kadar büyüdüm, acaba büyüdüm mü o da meçhul ama yaşadığımı hissediyorum.
İşte Ekim geldi. Bu sene yine ne kadar hızlı geldi. Onu yaptım bunu yapacağım derken zaman su gibi akarak koca bir yıl daha geçti. Sorulduğunda doğum yılım bir yıl daha eskiyecek gibi. Ama aslında hiç öyle değil. Eskiyen bir şey yok, aksine her sene daha fazla yenileniyorum. Yaşama daha fazla sarılıyorum. Bakıyorum oluyor o halde bir sonrakini hedefliyorum. Başlangıçta zorlanmak doğal, engellenmek ise çok normal. Üzerine bir de baskılar geliyor. Ne gerek Var’lardan. Daha da çok motive oluyorum. Yok, bu yaşta olur mu ki gibi sorulara bakışım da değişiyor. Bu ifade ile bakan yüzlere dönüyorum. Asıl ben hayret ediyorum onlara. Hiç konuşasım gelmiyor. Bazen çılgın ya da çatlak buluyor olabilirler. Hiç aldırmıyorum. Ya ben doğruysam diyorum. Devam ediyorum çılgınlıklara. Her seferinde daha da çılgın hedefler koyuyorum.
Ben çılgın değilim aslın siz ruhsuzsunuz demek istiyorum, diyemiyorum.
Çıtayı her seferinde yükseltmek hoşuma gidiyor. Gençlikte yapamadığım şeyleri yapma arzum bir kat daha artıyor. Evet, kabul ediyorum bedenim bazen itiraz ediyor. Onu çoğunlukla dinliyorum ama bazen de karşı gelmek, denemek istiyorum. Eskisi gibi olmuyacak belki ama yapabilirim hala.
İşte Ekim Ayı’nın tam ortasında yazdan kalma bir gün. Güneş tepede parlasa da ısıtmıyor ama gülümsüyor. Tatlı bir esintinin dokunduğu ılık bir Pazar günü.
Yumuşak bir caz müziği eşliğinde kurulan düşler beni yine mahvetti. Şimdiden heyecanlandığım yeni planları yaparken kuşlar yalnız bırakmıyor. Acaba düşlerimdekiler kuş şeklinde belirdi de ben mi fark etmedim. Veya bana “hadi hemen bitir de dışarı da bisiklete binelim mi” diyorlar. Aslında kapalı mekânda film izlemek isterdim ama bu havada kuşlarla birlikte yürümek daha iyi bir fikir.
Zaten Ekim’den sonra gelecek aylarda hava soğuyacak rengi griye dönecek. Aniden çıkan soğuk hava ve yağmurla evlere kapatmak gerekecek. En iyisi bu havada kendimizi doğaya bırakmak yine. Günün tadını çıkarmalı önce, sonra işlere geçmeli. Ben nasıl olsa bir oturdum mu bilgisayar başına saatlerce çalışırım hiç kalkmadan. Her kalkışımda da yeni bir proje ya başlatmışım ya da bitirmişim. İşte o zaman kitap okumaya zaman ayırmayı hak etmişimdir.
Ve yine o çok sevdiğim ay geldi ve yaş günüm birkaç gün sonra yaklaşıyor. Ama ben yaşlanmıyorum, aksine her sene daha da fazla gençleşiyorum. Biraz kırışıklarım oluyor ama aldırmıyorum. Sırtım ağrıyor bazen, ama umursamıyorum. Birine katkım olduğunda tüm ağrılarım geçiyor. Küçük bir jest yapılırsa sanki dünyanın en mutlusu oluyorum. Yeni bir fikri hayata geçirirsem hele yüzümden gülümseme gitmiyor. Ve tabii ki bol bol geziyor ve insanlarla tanışıyorum. Çocukları anlamaya çalışıyor, bebek kokusunu ta içime çekiyorum.
Sevgiye emek veriyorum. Olduğu kadarıyla..
Ben hakikaten yıllar sağlıkla geçtikçe şükrediyorum her şeye ama her şeye.
Sonra ne mi oluyor, yaş günümü tabii ki çok önemsiyorum ama yaşa asla!
Beni bu özel günümde en hissettirenleri de önemsiyor ve saygı duyuyorum.
Nice yıllara sevenlerimizle,
Doç. Dr. Arzu BALOĞLU
DOÇ Dr. ArzuBALOĞLU/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 15 Kasım 2020