Kent Ekranı

Hüma SEVİM ‘HAYATTAYKEN YAŞAMAYI UNUTANLAR’

Hüma SEVİM

HAYATTAYKEN YAŞAMAYI UNUTANLAR

“Poseidon çalışma masasının başında oturuyor ve hesap kitapla uğraşıyordu” 

Bu hayret uyandırıcı cümle Franz Kafka’nın kısa öyküsü “Poseidon” un girişi. Bildiğimiz üzere kendisi Yunanlıların deniz tanrısıdır, öylesine güçlüdür ki elindeki üç dişli yabayı vurunca depremler meydana getirebilir. Bir deniz tanrısını çalışma masası ve hesap kitapla bağdaştırmak oldukça enteresan, bir o kadar da amaca hizmet eden bir kurgu.

Durup düşünelim, koskoca deniz tanrısından bahsediyoruz. Franz Kafka bu tanrıyı alıp bir masanın başında bürokratik işlerin arasında boğulan bir memura çevirmiş.  Kendisi tüm sulardan sorumlu; gezegenimizde de çok fazla su olduğu için aslında bitmek tükenmek bilmeyen işleri var. Mükemmeliyetçi bir yapıya sahip, her şey tam olsun istiyor. Sadece kendine yakın konumda olanlarla iletişim kuruyor o da gayet sınırlı, zira ortamda rekabet söz konusu. Dolayısıyla kendini yalnız hissediyor. Eh bunun sonucu olarak da içinde bulunduğu harika ortamı; masmavi okyanusu, dalgaları, rengarenk balıkları gözü görmüyor. Bir gün olsun işten güçten başını kaldırıp fildişi kulesinden inip keyfine bakamıyor.  Size tanıdık geldi mi bu profil? 

Deniz tanrısı Poseidon kapitalist sistem içinde eriyip giden hayatları sembolize ediyor. Daha derine inersek eşitlikçi gibi görünen sistemin görülemeyecek şekilde hiyerarşik olduğunun altı çiziliyor. Poseidon günümüz insanın bilindik kaderini yaşaya dursun,  bu kısa öykü Franz Kafka’nın anlatımında bizi alıp hep karanlığa çekmediğini, mizahi bir yönününün de olduğunu gösteriyor. Aslında anlatılan yine de ağır ve düşündürücüyken yaptığı kurgudan bahsediyorum, öyle ya kim  Poseidon’u masanın başına oturtur. 

İçinde bulunduğumuz düzen insanların yaratıcılıklarını hatta yaşama yetilerini kaybetmelerine sebep oluyor. Her birimiz bu sistemin içinde tutunabilmek için çaba sarf ederken bu durum sadece ihtiyaçlarımızı giderdiğinden doyuma ulaşamıyor ve giderek kendimize yabancılaşıyoruz. Denizler tanrısı bu durumdaysa bize neler olmaz. 

Poseidon şanslı çünkü hep Poseidon olarak kalacak, onun mevkiine kimse ulaşamaz. Hayatta kalmak için değil, statüsünü korumak için kendisini feda etmekte, bu şekilde de yaratıcı doğasına yabancılaşmaktadır. Bürokrasinin bir dişlisi olduğu için “monoton” dur hayatı. Yalnızdır ve mutsuzdur.  Sorumlusu olduğu denizlerin güzelliğini görmek şöyle dursun,  yapmak zorunda olduğu işler onu denizlere de yabancılaştırmaktadır. Sorumluluğunun boyunduruğu altına girmiştir. Düzenli olarak Jüpiter’i ziyarete gider ve oradan hep öfkeli olarak geri döner. Muhtemelen takdir görmemiştir, önerileri kabul edilmemiştir.  Jüpiter 25. Kattaki patronunuz olabilir mi? 

Franz Kafka’ya dönecek olursak;  Sanatının itibarını alçaltacağını düşündüğü için geçimini edebiyattan sağlamamıştır. Diğer türlü olsaydı Poseidon’un denizlerinin boyunduruğu altında olması gibi Kafka da tanrının hediyesi olan yeteneğinin kölesi olacaktı. Bu yüzden memur olarak olarak çalışmaya devam etmiş, Poseidon’ları yakından tanımış ve onlara hayatı boyunca hesap vermiş, kendine yabancılaşmayı bizzat yaşamıştı .

Sistem gereği umutlarımız hep geleceğe yönelik olmakta. Poseidon’un bile dünyanın sonu gelmeden yönettiği denizleri şöyle bir tur atıp görmek umudu var. Onun mevkiine yakın olsanız hatta  Jüpiter olsanız, ya da Jüpiteri görmeyi hayal bile edemeyecek kadar altlarda çalışıyor da olsanız durum aynı. 

Sizin hayaliniz ne peki?

Hayattayken yaşamayı unutuyor olabilir miyiz?

Bence üstüne düşünmeliyiz bunun fakat umutlarımız baki… Kafka bile öyküsünü umutsuz bitirmemişken biz neden bunu yapalım.

Hüma SEVİM

humasevim02@gmail.com

HümaSEVİM/kentekrani

Abone Olmak İçin Tıklayınız

Yazarın Tüm Yazıları

www.kentekrani.com 21 Eylül 2020

Exit mobile version