Cengiz ERDİL ‘İSTANBUL VE BALIK’

0

 Cengiz ERDİL/Gazeteci

İSTANBUL VE BALIK

Dünya üzerinde balıkla anılan İstanbul gibi bir kent herhalde yoktur. Kenti bölen  boğaz, yüzyıllardır balık olarak akmıştır çünkü.

Kent surlarında Lüfer ve Palamut  kabartmalarının izleri bin 500 yıl geriye gider. Bu kabartmalar surların giriş kapılarının üzerlerinde göz alır.  Belki de ‘Palamut avcıları bu kapıdan, Lüfer avcıları şu kapıdan’ girecek demenin işaretiydi balık kabartmaları.

Türkler malum bozkırın evlatları, hayatta kalmaları et üzerine kuruluydu. Önce Marmara, sonra Ege, en sonunda da İstanbul’u gören Türklerin gündelik  hayatına hızlıca bir giriş yaptı deniz ürünleri. Sizin anlayacağınız, balıkçılığı ve de balık yemeklerini Rumlardan öğrendik.

Bu siyah beyaz fotoğraflar çok eskilerin değil. 60; bilemediniz 50’li yıllar falan olmalı.

   

Nereden nereye geldik…

Bu kent, balık yuvalarının, göç yollarının, balıkçının ‘akvaryum’ dediği Marmara Denizinin de canına okudu.

Bir zamanlar boğaz Uskumru balığının özel mekanıydı. Uskumru gibi onlarca balık türü artık albümlerde kaldı. Böyle giderse Palamut ve Lüfer de aynı olacak.

                                            İstanbul Boğazı Eylül’den Nisan’a kadar irili ufaklı teknelerin(ancak okyanus tipi gırgır teknelerinin değil) avlanma sahasıydı. Ağ boyları 40 metreyi bulmuyordu, balığın yerini kilometre uzaklardan saptayan ‘sonar’ cihazları da yoktu. İstanbul köylerinin deneyimli ve doğuştan yetenekli balıkçıları, akıntıları ve rüzgarı hesaplar, mevsimine göre ava çıkardı. En büyük yardımcıları kuşlardı, hem kuşlarla hem de rüzgarla konuşmayı bilen deniz insanlarıydı onlar.  Balığına göre oltası ve küçük ağlar vardı kayıklarda sadece.

          

İstanbullu balıkçı öyle günlerce denizde kalmaz, kayığını veya küçük teknesini akşamdan sabaha kadar, ağzına kadar balıkla doldurup seferini tamamlardı.

İstanbul Boğazı’nın Voli yerleri vardı. Balıkçılar burayı ezbere bilir, iki deniz arasında göç eden balık sürülerini buralarda karşılarlardı.

Ve dalyanlar kurulurdu boğazda, küçük balıkların yanı sıra Orkinos bile çıkardı dalyanlardan. Beykoz Dalyanından çıkan Kalkan balığının tadına doyum olmazdı. Dalyanlar çoktan kalktı. En son Beykoz Dalyanı biraz dayandı ama sonunda orası da pes etti.

             

              

İstanbul için balık zamanı 80’li yıllardan sonra değişmeye başladı.

Kıyılar betona gömüldü, nüfus arttı. Trol ve Gırgır ağları çıktı ortaya. Devletin de teşvikiyle 80’li yıllarda balık avı değil katliamı yapıldı.

Büyük balıkçı tekneleriyle avlanma  dönemi 1 Eylül’de başladı, bakımlarını yapan, ağlarını onaran tekneler denizlere açıldı. İlk sırada palamut var, Kasım ayından sonra Hamsi başlayacak. Şimdi İstavrit ve Sardalya da avlanıyor. Ancak denizlerimizde avlanan balık miktarı her geçen yıl azalıyor. 1983 yılında 650 bin ton olan deniz balığı miktarı 200 bin tonlara kadar düşmüş durumda.

             

Deniz ve balık üzerine yazılacak çok sorunumuz bulunuyor, ciltler tutar. Ancak altı çizilen iki unsuru asla unutmayalım.

Bilinçsiz ve aşırı avcılık, elbette artan kirlilik.

Cengiz ERDİL/Gazeteci

CengizERDİL/kentekrani

Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 4 Eylül 2020