Başakşehir Neyi Temsil Ediyor?
Süper Ligimizin az sayıda şampiyon çıkarabilmiş olması önemli eksiklerinden biri olarak görülürdü. Uzun yıllar Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın ambargo koyduğu şampiyonluklara, 1970’lerin ikinci yarısında Trabzonspor da ortak olmuştu.
6’ncı şampiyonumuz Medipol Başakşehir’in bu başarısı ise pek kimseyi memnun etmedi. Aslında bu baştan bilinen bir durumdu. Taraftarı olmayan kulübün futbol takımının tarihi başarısı, taş çatlasa 300-500 kişilik bir topluluğu mutlu etti. Bu nedenle spor gazeteleri yeni şampiyonu selamlamak yerine çok ters şeyler yazdı.
M.Başakşehir daha önce İstanbul Büyükşehir Belediyesinin takımı olan bir yapının üzerine inşa edildi. Nasıl olduğunu kimsenin çok da merak etmediği şekilde devir yapıldı, yeni bir yapı oluşturuldu ve son 5 yıldır da sürekli şampiyonluk mücadelesinin içinde oldu. Hatta geçen sezon son dönemece 8 puan farkla girdiğinde artık şampiyonluğu garanti gibi görünüyordu. O kadar ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘Biz kurduk. Benim takımım’ mealinde bir açıklama yapmaktan kendini alamamıştı.
Geçen sezon yarışta son anda hüsran yaşandı ama bu kez M.Başakşehir ipi göğüsledi. Hangi koşullarda ve nasıl olursa olsun şampiyonluk çok büyük bir başarıdır. Onu kazananın da kutlanması gerekir. Kaldı ki M.Başakşehir’in şampiyonluğunun, çok büyük paralar dökerek bunu başaramayanlara verdiği bir ders de vardır. Bu da yabana atılacak bir şey değildir.
Gelgelelim bu şampiyonluk M.Başakşehir’le ilgili bütün itirazları ortadan kaldıracak bir başarı sayılmaz. Hatta şu anda ülkemizi Avrupa Kupalarında temsil eden tek takım durumunda olmaları da onlara sınırlı bir sempatiden fazla bir şey getirmedi. Bu kulüple ilgili pek çok belirsizlik ve bunlara dayalı söylentiler, önümüzdeki dönemlerde de tartışma konusu olmaya devam edecek.
Belirsizlik derken elbette ki pek çok şey gözler önünde. Bu kulübe sağlanan olanaklar fazlasıyla göze batıyor. Aslına bakarsanız bu olanaklar öteki kulüplere sağlanmıyor değil. Özellikle 3 büyüklere yıllar boyu pek çok güzellik yapıldı. Ancak arada çok büyük bir fark var. Onlar Cumhuriyetimizden daha eski kurumlar ve toplumun tamamına yakını tarafından benimsenmiş köklü kulüpler. Ayrıca bünyelerindeki pek çok sporcu ile ülke sporuna önemli bir hizmette bulunuyorlar.
3 büyüklerin birer semt takımı olarak kurulup önce kent, sonra ülke çapında kabul görmesi elbette ki uzun yıllar almış bir süreç. Trabzonspor ve Bursaspor da hem kentlerine dayanıyor hem de ülke çapında belli bir etkilerinden söz edilebilir. Buna karşılık M.Başakşehir’in bir semt kulübü-takımı olduğunu söyleyebilmek bile zor. Çünkü henüz o semt de oluşumu tamamlamış gibi görünmüyor.
İlerde bu tür konuları, başta sosyologlar olmak üzere kent ve nüfus incelemecileri gerektiği gibi ele alacaktır. Şimdiden böyle çalışmaların ortaya çıktığından haberim var. Ancak buradan hareketle M.Başakşehir’in de ileriki yıllarda en azından Kasımpaşa ve Fatih Karagümrük gibi bir semt takımı boyutuna gelip gelemeyeceği konusunda bize bir fikir vermiyor. İlle de bir tahminde bulunmak gerekirse, tıpkı 1930’ların Güneş’i gibi arkasındaki güçler sahneden çekilirse M.Başakşehir de kaybolup gider gibi görünüyor.
Gerçi bunun olmaması için ‘çağdaş’ birtakım hamleler yapma olanağı yok değil. Sezon boyunca sürekli dile getirilen “Başakşehir şampiyon yapılıp Katarlılara satılacak” söylentisini başkan Göksel Gümüşdağ da pek yadsımadı. Sadece Katarlılara satıştan ‘ortaklık’ olarak söz etmeyi uygun gördü.
Sonuç: M.Başakşehir’in bizim bugüne kadar bildiğimiz türden bir semt ve kent kulübü olarak görünmüyor. Bu nedenle başlıkta sorduğumuz soruya, “O Yeni Türkiye’nin bir kulübü. Siz bundan ne anlıyorsanız, o da onu temsil ediyor” diye yanıt verilebilir.
Ahmet ÇAKIR/Gazeteci-Spor Yorumcusu
aahmetcakir37@gmail.com
AhmetÇAKIR/kentekrani
www.kentekrani.com 5 Ağustos 2020