Kılıçdaroğlu; CHP; AKP ve…
Kılıçdaroğlu doğru bir siyasetle politika yapacağına, İslamcıdan daha çok ve dürüst İslamcı politikası izlediği algısını yaratmaya çalışarak, bu dönemden kurtulmayı umdu. Şimdi bu politikasının onaylandığını görüyoruz, kurultayda tek aday olarak CHP başkanlığına seçildi. Adına yapılan pespaye, övgü dolu videolarla.
Dinleyince, Kılıçdaroğlu’nun biyografisini bir daha okuma gereği duydum, acaba ne işler başarmış diye. Aklıma Ekmeleddin gibi bir çağdışı kişiyi reisicumhur adayı gösterdiği gelince… Boş ver dedim, allame-i cihan olsa ne yazar?
Hem CHP, hem bu partinin başını çeken Kılıçdaroğlu, AKP’nin geniş kitlelere sosyal demokrat vaatlerde bulunarak iktidara geldiğini unuttu.
Şu son otuz yıllık CHP tarihi basiretsiz ve çapsız ellerde şekillendirildi. Deniz Baykal hem küçük bir devlet memuru (reisin bir işaretiyle koşa koşa gitmişti reisicumhurun makamına ve savunmuştu da arslanlar gibi) hem burnundan kıl aldırmayan kibirli ve ufku dar bir görevliydi.
Yeri gelmişken kendisiyle ilgili küçük bir anımı yazmam yerinde olur. 2010’lu yıllar; Bostancı’daki Kültür Merkezi’nde her yıl kitap fuarı düzenleniyor. Ben de katıldım, üst katta, tam asansörün yanında ilk stant benimki. Sol yanımda da üç beş adım sonra aşağıya inen bir merdiven. İkinci gün, dönemin belediye başkanı Selami Öztürk ile, zıplaya zıplaya yürüyen gran tuvaletli Deniz Baykal asansörden inip bize doğru gelmeye başladılar. Deniz Baykal, bizi elini havada şöyle bir sallayarak “Bunlar kim Selami?” diye sordu. Selami Öztürk zorlanarak “Yazar, şair, kitapçı, yayınevi sahipleri…” dedi. Deniz Baykal bir kanguru gibi daha da hızlanarak merdivenlere yöneldi ve gözden kayboldular. Geldiği ziyaret de böylece başladı ve bitti.
Kılıçdaroğlu ortada, Muharrem İnce bütün kalınlığıyla daha ortada. CHP içinde bu tür zevattan ne yazık ki çok var. Bir avuç kişiyi dışarıda tutarsanız (Altay Öymen, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın, Yılmaz Büyükerşen, Fikri Sağlar, Ercan Karakaş…) partinin önde gelenlerinden delegelerine, belediye başkanlarından belediyelerde görevli makam sahiplerine, sosyal demokrasinin S’sinden bile haberleri yoktur. Kulaktan dolma bilgiler, gençken okudukları bir iki kitap… Hepsi bu ama her şeyi bilirler, bir masada oturduğunuzda sözü asla size vermeyi düşünmezler. Böbürlenerek, cehaletin verdiği cüretle konuşur dururlar. Şairdirler, yazardırlar, düşünürdürler, ressamdırlar, yargıçtırlar, avukattırlar. Parti içi eğitim denilince partililer bu eğitimi almış olarak kabul edilirler. Sosyal demokrasiyle ilgili bir politikaları olmadığından öğretecek bir şeyleri de yoktur kadrolarına. Bir dostumun İzmir’de çıkardığı Sosyal Demokrat dergi beş yüz adet satmaz. İstanbul’da çıkan Sosyal Demokrat derginin satışı ise pek farklı değil.
AKP ise, yıllar sonra AKP adına Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık yapmış Davutoğlu’nun sözleriyle; bir devleti bir aileyi yönetir gibi üç beş kişiyle, bu üç beş kişi ile yine üç beş kompradorun çıkarları dairesinde yönetiyor. Yarın öbür gün bu üç beş kişiden birinin “Bir zamanlar Türkiyeyi nasıl bir aymazlıkla yönettiklerine dair” bir kitap çıkar, mutlaka yayımlanır. Millet de kitap okumak için kuyruğa girer, o biri malı bir de oradan götürür.
Şiirli günler dilerim
Metin CENGİZ/Şair
metcengiz@gmail.com
MetinCENGİZ/kentekrani
www.kentekrani.com 31 Temmuz 2020