10 0CAK ÇALIŞAN VE ÇALIŞTIRILMAYAN GAZETECİLER GÜNÜ OLMALI
Dünyamız epeyce bir süreden beri, özellikle sosyal medya platformları bütün insanlığı işgal ettiğinden bu yana adeta kutlanacak gün enflasyonu yaşıyor.
Her gün bir, hatta bazen birkaç olayın, olgunun, değer verilen ya da verilmesi gereken şeyin kutlandığını, kimi zaman da anıldığını görüyoruz.
Dünya dedeler günü, dünya kaynanalar günü, kediler günü, sokak hayvanları günü vb..
Bunların çoğu, merkezi kurumlar kanalıyla değil, sivil ya da bireysel insiyatifler kullanılarak, ilgi duyulan şeylere ilişkin “farkındalık” yaratmak amacıyla ilan edilen günler.
Bu günlerin kimisi tuttu, kimisi tutmadı; dünya emekçi kadınlar günü gibi bazıları ilan ediliş amacının tersine tüketimi özendirip satış yapma gibi amaçlarla kullanıldılar.
Bazı günler ortaya çıktıkları gibi sessiz sedasız kayboldular.
“Bayram” olarak başlayan bazıları ise, baskının zulüm’ün, sıkıntıların anıldığı günler olarak devam ettiler.
Türkiye Çalışan Gazeteciler Günü gibi…
***
10 Ocak 1961, Türkiye’de gazeteciler ve gazetecilik için bir “devrim”i simgeliyordu.
Türkiye’de gazetecileri “fikir işçileri” olarak tanımlayan, 212 sayılı Fikir İşçileri Kanunu o gün resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmişti.
Yasa, iş sözleşmelerinin yazılı olarak yapılması, sözleşmelere işin türü ve ücret miktarının yazılması gibi gazetecilerin sosyal ve yasal haklarını belirleyen hükümleri içeriyordu.
Düzenleme çalışan emekçilerin yararına olarak “sınıfsal” nitelik taşıyordu.
Hal böyle olunca, “fikir işçilerinin” karşısına sermaye sahipleri, yani gazete patronları dikilmekte gecikmeyecekti.
O dönemde Türkiye’nin her yerine dağıtılan yaygın basın’ın en önemli dokuz gazetesinin sahipleri bu işe çok kızmışlardı.
Öylesine kızmışlardı ki, ortak bir bildiri yayınlayarak siyasal yelpazenin adeta her noktasını temsil eden çok satışlı gazetelerini üç gün boyunca çıkarmayacaklarını açıkladılar.
Gerekçeleri, 212 sayılı yasa ile Basın İlan Kurumu’nun oluşturarak resmi ilan pastasının Anadolu kentlerindeki yerel gazeteler dahil pek çok basın organına dağıtılmasını sağlayan 195 sayılı yasanın mesleki sakıncalar doğuracağı iddiasıydı.
Açıklamadıkları asıl gerekçe ise, 212 sayılı yasa ile kendilerine yüklenen sorumlulukları reddetme arzusundan ibaretti.
Bu patronların gazeteleri, Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul, Yeni Sabah idi.
Fikir işçilerinin, yani gazetecilerin “Dokuz Patron Olayı” adlı bu olaya tepkisi sert oldu.
Dokuz gazetenin “çıkarılmadığı” üç gün boyunca 11 ocak 1961’den itibaren emekçi gazeteciler “Basın” adıyla bir gazete çıkardılar.
Gazetenin ilk sayısının başyazısında, gazete sahiplerinin “temel hak ve hürriyetlerin gerçekten kısıtlandığı, yalnız basının değil bütün memleketin gerçekten eşi görülmemiş bir tehlikenin içine sokulduğu günlerde bile gazetelerini kapatmadıkları ve protesto yoluna gitmedikleri” vurgulanıyor ve bu hareketin basın tarihimizde şerefli bir yer kaplamayacağına dikkat çekiliyordu.
Başyazıda, “gazete çıkarmak çorap fabrikası işletmeye benzemez. Basın bir kamu hizmetidir” ifadeleri yer alıyordu.
Patronların itirazları fikirişçilerine sağlanan hakların geri alınmasına yetmedi.
İstanbul Gazeteciler Sendikası, bir yıl sonra 10 Ocak 1962’yi “Çalışan Gazeteciler Bayramı” olarak kutlama kararı aldı. Daha sonra dokuz yıl boyunca 10 ocak günleri bayram olarak kutlandı.
Lakin, her güzel şey gibi bu bayramın da sonuna gelindi.
Bu kez, 12 mart muhtırası adı verilen faşist dönemde , dönemin başbakanı Nihat Erim’in Türkiye için lüks olduğunu açıkladığı 1961 anayasasındaki değişikliklerde olduğu gibi 212 sayılı yasa ile fikir işçilerine verilen bazı haklar da geri alındı.
Ve gazeteciler için “bayram” sona erdi.
10 Ocak artık bayram değil, sadece Çalışan Gazeteciler Günü olarak idrak edilecekti.
***
Çalışan gazetecilerin bayramlarını kutlamaya başlamasının üzerinden 62 yıl, bayramlarının ellerinden alınıp 10 ocak’ın sadece “anma günü” olmasının üzerinden 53 yıl geçti.
Bu süreler zarfında neler neler yaşandı.
Ne yazık ki, hiçbir siyasal gelişme, değişim, çalışan gazetecilerin yararına bir şey getirmedi.
Ülkenin basın özgürlüğü karnesinin notları asla yükselmedi.
Teknolojik gelişmelerin akıl almaz noktalara varması, çalışan fikir işçileri için ileri haklar getirmedi.
1970’lerin sonuna doğru başlayıp, seksenler boyunca bütün basın’ı kaplayan “sendikasızlaşma” çalışmaları, patronların “biz sendikanızın isteğinden daha iyi artışlar yaparız” vaadine aldanan çalışanların da desteğiyle başarılı oldu.
İş güvencesi pek çok kişi için tarihe karıştı.
Patronun siyasal eğilimlerine uyum göstermeyen, muhalif duruş sergileyen ya da sergilediği düşünülen pek çok gazeteci kapı önüne bırakıldı.
Destek olacak sendika olmadığı için bireycilik kendini kollama kaygısı ön plana geçti.
1960’ların başlarındaki coşkulu ortam, pek çok meslektaş için yerini hüzne, gelecek kaygısına bıraktı.
Cezaevlerine giren gazeteciler için meslek örgütlerinin vermeye çalıştığı destek çabaları sonuçsuz kaldı.
Ortalık, bu mesleği hakkıyla yerine getirmiş olan ancak basın meslek ilkelerinden ödün verip bir takım şeylere uyum sağlamayı reddeden gerçek “fikir işçileri” ile doldu.
Ve ne yazık ki, onlar için farkındalık yaratacak bir “gün” henüz ilan edilmedi.
Şimdi, var olan duruma bakarak 10 ocak’ın kapsamını genişletmek gerekiyor.
10 Ocak’ı, fikir işçilerinin durumuna farkındalık yaratması ve onlara güzel günler getirmesi için “ÇALIŞAN VE ÇALIŞTIRILMAYAN GAZETECİLER GÜNÜ” olarak ilan etmek gerekiyor.
Bu görev de tüm basın meslek örgütlerine düşüyor.
Coşkun KARTAL/Gazeteci
Coşkun KARTAL/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 10 Ocak 2024